21 Eylül 2020 Pazartesi

Eğitimin Dünü, Olması Gereken Bugünü ve Olur Mu Bilmeyiz Yarını

Değerli dostlar hepinize merhabalar.

Ülkemizde EĞİTİM dediğimiz zamanda hepimizin yarasıdır. Diğer yandan da hepimizin üzerine kafa yorduğu bir alandır. Her konuşmamızda bir şeyler yaparız, yıkarız, keşkeler çekeriz. Ben de bugün uzun zamandır olması gereken ama yapılmayan, pandemi süreci ile nihayet yapılmak zorunda kalınan eğitim hamlelerinden bahsedeceğim.

Yazıda üzerinde durulacak EĞİTİM kavramı tabi ki yüksek öğretim ve yetişkin eğitimi genelince tıp eğitimi özelinde olacaktır.

Eğitimin Geçmişi

Eğitimin geçmişi dediğimiz zaman Harvard, Johns Hopkins gibi Oxford gibi batılı ekollerin oluşturduğu ve günümüze kadar gelen eğitim tarzından bahsediyoruz. Teorik eğitim ile başlayan pratik eğitimle desteklenen, usta çırak ilişkisini önemseyen tıp eğitimi. Bu ekoller oluştuğundan bu yana son 200 yılda eğitimin üzerine çok bir şey koyabilmiş ya da çok bir ilerleme kaydedebilmiş değiliz.

Eğitim Olması Gereken Bugünü

Eğitimin olması gereken hali ise mümkün olan her alanda dijitalleşmiş, sanallaşmış olması ve bundan arta kalan zamanlarda yüz yüze teorik ve pratik derslerin verilmesi idi.

Bugün beğenelim ya da beğenmeyelim TUS dersaneleri 2005'li yıllardan bu yana OFFLINE adı altında eğitim vermekteler. Bildiğiniz üzere bu eğitim şekli yüz yüze verilen derslerin video kayıtlarının alınması ve bilgisayar salonlarında öğrencinin istediği zaman izleyebilmesi hatta istediği yerde hızlandırabilmesi, geri alabilmesi, ileri sarabilmesi gibi imkanlara da olanak sağlayan bir eğitim şekli. Günümüzde TUS dersanelerinin OFFLINE eğitimleri telefonlardan veya bilgisayarlardan istediğimiz yerde ulaşabileceğimiz bir noktaya bile geldi. TUS sektörü genel olarak temiz bir sektör değil ama dijital olanakları çok iyi şekilde kullanmaktalar.

TUS sektörü ile aynı şekilde tıp fakülteleri dönem derslerini video olarak kaydedip öğrencilerinin her zaman ulaşabilecekleri bilgisayarlara koyamazlar mı? Her yerden ulaşılabilecek online platformlar oluşturulamaz mı? Pratik derslerde öğretilen muayene yöntemleri, hastaya yaklaşım gibi gibi konular video serileri ile anlatılamaz mı? Günümüzde tıp eğitiminin ve diğer yüksek öğretimlerin gelmesi gereken nokta bu değil miydi? Ama şimdiye kadar bunca dijital imkana rağmen ülkemizde hiçbir çalışma olmadı. İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa) gibi Hacettepe gibi ülkemizin öncü tıp kuruluşları bu imkanları sağlayıp ülke geneli bir lokomotif görevi göremezler miydi? Böylece öncü kimliklerini de göstermiş olurlardı. Bu kurumlar harici bir kurum kalkıp bu işi yapsa kalkıp takdir etmez miydik?

Tıp eğitimin bugün olması gereken, dönem dönem tüm teorik ve pratik derslerin video ile çekilerek internete yüklenmesi ve her dersin ders notunun öğrencinin bilmesi gerektiği kadar düzeyinde hazırlanıp belli olması idi. Öğrenci için ders notu hazırlamazsanız öğrenciyi bilmesi gerekenden çok fazlasına yani TEXTBOOKlara mahkum edersiniz. Textbook ders çalışma yeri değil adından da belli olduğu kaynak kitaptır ve belirli bir konuda ayrıntı bir bilgi gerektiği zaman başvurulur.

Fırsat varken 2000li yıllardan bu yana bu adımlar atılmadı ve bir anda 2020 yılında pandemi ile beraber apar topar çalışmalara başlandı. Zamanında bu adımlar atılsaydı şimdi fakülteler zor durumda kalmazdı. Eğitimde dijitalleşme açısından pandemi indükleyici bir etken oldu. Biz de bu salgını insanlık olarak hakettik.

Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı EBA TV adında bir oluşuma girdi. Bu girişim önceden de olamaz mıydı mesela. MEB bünyesinde ülkemizde bir milyonu geçkin öğretmen bulunmaktaymış. Her alandan en iyi birkaç öğretmen bulunup dersler kayda alınsa internete yüklense, öğrenciler veya her yaştan kişiler istediği zaman bu dersler izleseler fena olmaz mı? Mesela ben lise eğitimi alırken türev ve integral konularının üzerinde durmamıştım. Çünkü üniversite sınavında bu derslerden soru çıkmıyordu. Sonrasında tıp okuduğum için öğrenme şansım olmadı. Şu an bunu bir eksik olarak hissediyorum. MEB ilkokul, ortaokul ve lise derslerini ülkedeki en iyi öğretmenlere anlattırarak internete yüklese ben de türev ve integral derslerini sisteme girerek izlesem fena olmaz mı? Yıllardır eğitim eşitsizliklerini konuşuyoruz. Böyle bir sistem olsa eğitimde eşitsizlik kalır mı?

Tıpta İstanbul Tıp Fakültesi veya Hacettepe tıp eğitimi için videolar çekse ve yayınlasa, ülkenin her bölgesinden ve fakültesinden öğrenciler bu videoları izleseler tıp eğitimde eşitsizlik minimuma inmez mi? Hatta ülkemizin tıpta öncü rolü sayesinde Türki Cumhuriyetler, Balkan ülkeleri bile bu imkanlardan faydalanacaklardır. 

Daha tıp öğrencisi olduğum dönemden bu yana tıp eğitimde ONLINE veya OFFLINE ne derseniz deyin imkanların gelişmesini savundum. Yıllar önce İstanbul Tıp Fakültesi'nde ilk HEKİMLİĞE MERHABA derslerini organize ederken dersler sırasında kaydedilen kayıtların ülkedeki tıp doktorlarının ve tıp öğrencilerinin kullanımına açılmasını savundum. Bu yıl yapılan HEKİMLİĞE MERHABA eğitimleri nihayet sonunda ONLINE olarak yapılmış ve ülke geneli 10.000 doktor bu eğitimlere katılmış. Bu güzel bir gelişme ama dersler neden bir platforma kaydedilmiyor, doktorlar daha sonra neden izleyemiyor? Kaybınız olmaz, hatta ülke genelinde öncü fakülte olma kimliğinizi pekiştirirsiniz. 

Eğitimin Yarını

2010 yılından beri takip ettiğim bir girişim var: Khan Academy. Eğitim dijitalleşmesi alanında çalışan bir kurum. Kurucu Selman Khan MIT mezunu bir mühendis. Kuzenine matematik dersi anlatırken anlattığı dersleri video haline getiriyor ve YouTube'a yüklemeye başlıyor. Kısa zamanda dünya geneli talebi gören ve işin geleceğinin farkına varan Salman Khan "Khan Academy" girişimini kuruyor. Bugün itibariyle 5.9 milyon abonesi var. Binlerce video yüklenmiş, toplamda milyar izlenme geçilmiş durumda. Birçok dilde her alandan eğitim videoları var. 

Khan Academy birçok ülkenin milli eğitim bakanlıkları ile yıllardır eğitimin dijital geleceği üzerine çalışıyor. Felsefeleri şu şekilde: Teorik eğitimin mümkün olduğunca dijital ortamda videolarla verilmesi, öğretmenin öğrenci ile çoğunlukla rehberlik ve takip amaçlı görüşmesi. Mevcut sistemde öğretmen hafta 40 saat ders varsa 40 saatini de ders anlatarak geçiriyor. Rehberlik ve takibe hiç zaman ayırmıyor. Khan Academy sisteminde ise teorik derslerin çoğu dijital ortamda veriliyor. Öğretmen kendi sisteminde hangi öğrencinin hangi dersi ne kadar izlediğini, ders sırasında ve sonunda çıkan seviye belirleme sorularını ne kadar cevapladığını görüyor. Öğrencinin eksik kaldığı yerleri bire birde kapatabiliyor. Teorik eğitim yükünden kurtulan öğretmen daha çok rehberlik, takip ve eksiklerin kapatılmasına odaklanıyor. Öğrencinin ders gidişatını somut olarak değerlendirip eksikleri giderebiliyor.

İşte Khan Academy modelinin tıp eğitimine de uygulanması gerekir. Teorik ve pratik dersler sisteme yüklenmelidir. Öğrenci istediği zaman dersleri izleyebilmeli, istediği yerde durdurup tekrar edebilmelidir. Öğrenciden sorumlu öğretim üyesi de öğrencinin gidişatı takip etmelidir. Yazılı, sözlü ve uygulamalı sınavlarla ve öğrencinin sistemi takibinden aldığı başarı puanları ile de öğrencinin başarısı değerlendirilmelidir. Kayıtlı dersler sadece tıp öğrencilerinin değil aynı zamanda tıp doktorlarının da faydalanmasına açılmalı bu şekilde mezuniyet sonrası yetişkin eğitimi de aynı zamanda sağlanmalıdır. 

Uzman ve pratisyen doktorlara her 5 yılda bir board sınavları yapılmalı, böylece tıp doktorlarının da kendilerini geliştirmeleri, güncel kalmaları sağlanmalı, köhneleşmeye ve körelmeye izin verilmemelidir. Board sınavlarını veremeyen hekimlerin hekimlik yapmalarına izin verilmemelidir. 

Sistematik ve Standardize Bir Eğitim

Yazıyı okurken yukarıdaki bazı önermelerin ve örneklerin ülkemizde de bulunduğu düşünebilir ve belirtebilirsiniz. Evet, bazı ders videoları veya muayene yöntemleri videoları internette bulunmakta ve ulaşılmaktadır. 

Diğer yandan benim bahsettiğim ve savunduğum şey tıp fakültesi boyunca alınan her dersin her konusunun sistematik bir biçimde, alanında yetkin öğretim üyeleri tarafından ele alınarak sunulmasıdır. Mümkünse bir veya birden fazla tıp fakültesi tarafından organize edilmesidir. 

İnternette şu an bulunan ve ulaşılabilen bazı eğitim materyalleri tıp eğitiminin çok küçük bir kısmını kapsamaktadır. Dolayısıyla sistematik değildir. Bazı materyaller ise bilimsel yetkinliği bilinmeyen kişiler tarafından hazırlanmış olup bilimsel geçerliliği belli olmayan materyallerdir ki bunlara güvenilemez. Dolayısıyla tüm tıbbı kapsayan sistematik ve standardize bir eğitim modulü olması gerekmektedir. 

Tıp Eğitimi ve Bilişimi Anabilim Dalı???

Aslında yazının başından bu yana en çok görev düşen kişiler pek çoğunuzun varlığını bile bilmediği, fakültelerimizde bulunan TIP EĞİTİMİ VE TIP BİLİŞİMİ anabilim dalları öğretim üyeleridir. Lakin bu anabilim dalları genellikle fakültelerin en etkisiz anabilim dallarıdır. Hatta bu anabilim dallarında bulunan öğretim üyeleri TIP DOKTORU kökenli bile olmamakta, tıp eğitiminin mahiyetinden, maddi ve manevi değerinden bile anlamayan kişiler olmakta. İşte görüyorsunuz TIP EĞİTİMİ VE TIP BİLİŞİMİ anabilim dalının önemini, bir tıp doktorunun bu alanda doktora yapmasının ve tıp eğitimi üzerine kafa yormasının ne derece önemli olduğunu.

Sonuç

Konuşacak laf çok. İşin özü bize tıp eğitimine kafa yoran, bu noktada bayrağı ileri taşımak isteyen öğretim üyeleri, öğrenciler ve tıp fakülteleri lazım. Kim ki bunu yapar tıp eğitimine ve tarihine adını altın harflerle kazır. Kim ki bunu yapmaz büyük fakülteyim, tarihim şöyle böyle diye geçinmesin. 

Yıllardır tıp eğitiminde bir ilerleme kaydedilmesi için pandemi mi olmak zorundaydı? Dijital ve teknolojik imkanlar elinizin altında iken neden yapmadınız? Zararın neresinden dönersek kardır. Umarım bundan sonrasında olmamız gereken noktaya ulaşırız.

Sağlıkla...

23 Aralık 2019 Pazartesi

Her Tıpta Doktora Öğrencisinde Bulunması Gereken Bilgi ve Beceriler

Tıpta doktora yapmak bilgi ve akademi yoludur. Bu yol idealizm ve adanmışlık yoludur. Bundan dolayı tıpta doktora yapanlar belirli bilgi ve becerilerle donanmış olmalıdırlar.

Bu bilgi ve becerileri şu başlıklar altında topladım:
- Literatür bilgisi
- Araştırma yöntemleri bilgisi
- Eğitim bilimleri
- Etik değerler

Literatür Bilgisi

Her doktora öğrencisi doktora yaptığı alanın bilimsel literatür bilgisine hakim olmalıdır, zaten hakim olmak da zorundandır. İki yıllık ders döneminin sonunda yeterlilik sınavı yapılmakta, bu sınavdan geçemeyenler tez dönemine başlayamamaktadır, dolayısıyla doktora sahibi olamazlar. Hatta bazı üniversite yönetmeliklerine göre yeterlilik sınavından iki defa kalanların doktora ile ilişiklerine son verilmektedir. Bundan dolayı doktora öğrencisi alanının literatür bilgisine hakim olmak zorundadır.

Literatür bilgisi dediğimiz zaman sadece kaynak kitap yani textbook okumak anlaşılmamalı. Alanında başarılı ve tam bilgi sahibi olmak isteyen doktora öğrencisi için literatür bilgisi üç başlığa ayrılmaktadır:
1. Doktora yaptığı alanın tarihi, geçmişi
2. Doktora yaptığı alanın güncel literatür bilgisi yani textbook bilgisi
3. Doktora yaptığı alanla alakalı güncel tartışmalar ve konular

Bu üç başlığa hakim olan kişi tam manasıyla alanına hakim demektir. Bu başlıkları ayrıntılı inceleyelim

1. Doktora Yapılan Alanın Tarihi ve Geçmişi

Doktora öğrencisi alanının tarihini, nereden geldiğini bilmelidir. Sadece günün bilgisi olan textbook bilgisi doktora öğrencisine yeterli değildir. Alanın kurucusu kimdir? Alana katkı yapmış büyük bilim adamları kimlerdir? Önemli buluşlar ne zaman ve hangi şartlar altında yapılmıştır? Daha uzatabileceğimiz birçok konuyu bilmelidir. Çünkü alanının tarihini ve geçmişini bilmeyen alanın geleceğini de kestiremez, geleceğini yakalayamaz. Alanın tarihine hakim olmak çok uzun bir uğraş değildir. Birkaç makale okumak, alanda tecrübeli hocalarla birkaç ders alanın tarihine hakim olmaya yetecektir.

2. Güncel Literatür Bilgisi

Her doktora öğrencisi alanının güncel literatür bilgisine sahip olmalıdır. Güncel literatür bilgisine sahip olmak için yapılması gereken kombinasyon şudur:

- İlk olarak Türkçe yazılmış ya da Türkçe'ye çevrilmiş alanın önde gelen bir textbook yani kaynak kitabı okunmalı
- İkinci olarak alanın İngilizce olarak yazılmış en önde gelen textbook u  İngilizce olarak okunmalı
- Mümkünse alanın önde gelen diğer textbookları okunmalı

Ne kadar okunursa o kadar iyidir tabi ki. Ama yukarıda yazılanlar en azından okunması gerekenler.

3. Alanla Alakalı Güncel Tartışmalar ve Konular

Alanın tarihine hakim oldunuz, güncel literatürü öğrendiniz. Geriye alanın güncel konuları ve dünya genelinde tartışılan başlıklar kaldı. Her alanın gündemde olan popüler konuları vardır. Dünya üzerindeki bilim çevrelerinde sıklıkla tartışılan konu başlıkları vardır. Bu konu başlıkları ve tartışmaların içerikleriyle alakalı da bilgi sahibi olmanız gerekmektedir.

Dünya bilim çevrelerinde tartışılan güncel konulardan haberdar olmak için Dünya Sağlık Örgütü'nün, bilimsel derneklerin ve birliklerin internet sayfalarını ve yayınlarını takip etmeniz ve bilimsel dergilerin mail gruplarına dahil olmanız, öğretim üyeleriyle fikir alışverişleri sizi belirli bir noktaya getirecektir.

Araştırma Yöntemleri Bilgisi

Doktora bilimsel bir süreçtir. Tez ve diğer araştırmaları yürütmek için, bilimsel yayınlardaki yöntemsel bilgileri anlamak için her doktora öğrencisinin sahip olması gereken bilimsel bilgi ve beceriler vardır. Bunları şu başlıklar altında toplamaya çalıştım:

1. Epidemiyoloji
2. Biyoistatistik
3. İstatistik analiz programları
4. Literatür tarama becerisi
5. Literatür düzenleme programları

1. Epidemiyoloji

Epidemiyoloji bir yöntem ve araştırma bilimidir. Temel, klinik ve toplum tıp bilimlerinde hastalıkların ve sağlığı ilgilendiren olayların dağılımlarının incelenmesi, nedenlerinin araştırılması ve teşhis, tedavi ve önleme yöntemlerinin belirlenmesine yarayan araştırma tekniklerini içerir. Bu nedenle tüm sağlık bilimlerindeki doktora öğrencileri epidemiyoloji bilmelidir. 

Birçok doktora programında zorunlu bir ders olmakla birlikte zorunlu olmayan programlardan ve klinik bilimlerden birçok kişi yararı nedeniyle epidemiyoloji dersi almaktadır. Epidemiyoloji dersi kapsamında araştırma planlama, uygulama, anket geliştirme gibi içerikler bulunmaktadır. Araştırma planlamada çalışmanın gözlemsel mi deneysel mi olacağı? tanımlayıcı, kesitsel, kohort veya randomize klinik kontrollü çalışma mı? olacağı gibi araştırma desenini belirleyici sorulara yanıt aranır.

Epidemiyoloji bilmeniz ayrıca makale okurken, araştırmaların yöntem kısmını incelerken ve kanıtları değerlendirirken sizin için oldukça yararlı olacaktır. 

2. Biyoistatistik

Biyoistatistik, istatistiksel yöntemlerin biyolojik bilimlere uygulandığı bir disiplindir. Sağlığı ilgilendiren tüm konularda veri toplama, toplanan verileri sınıflandırma ve özetleme, verilerin analizi ve çıkan sonuçların yorumlanması kapsamaktadır. 

Bu noktada epidemiyoloji ve biyoistatistik kavramlarını karıştırmamak gerekir. Epidemiyoloji araştırma yöntemi ve deseniyle alakalıdır. Epidemiyolojik araştırmalarda verilerin toplanması, analizi ve yorumlanmasında biyoistastistik bilimi kullanılır. Bu nedenle biyoistatistik biliminin teorik bilgisi bilinmelidir.

Siz araştırma yaparken tüm analizleri biyoistatistik uzmanı yapıyor dahi olsa siz araştırma sahibi olarak biyoistatistikçiyi yönlendirmek zorundasınız. Hangi parametreler arasında analiz yapılacak, nelere bakılacak gibi... Bunun için bile biyoistatistik bilmek gerekmektedir. Biyoistatistik bilen klinisyenler ve araştırmacılar araştırma sonuçlarını yorumlarken, makale okurken, analiz sürecini yürütürken farklarını açıkça göstermektedirler.

Genelde biyoistatistik biliminin uygulanması günümüzde istatistik analiz programları vasıtasıyla olmaktadır. Programların altyapısı biyoistatistik bilimine dayanmaktadır. Bu programlarını kullanırken istatistik bilgisine sahip olmak gerekmektedir. 

3. İstatistik Analiz Programları

Yukarıda istatistik biliminden ve uygulama alanlarından bahsettik. Eskiden istatistiksel yöntemler kağıt üzerinde ve elle hesaplamalar sonucu yapılmaktaydı. Günümüzde ise bu işi oldukça kolaylaştıran istatistiksel analiz paket programları bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak SPSS, R, STATA,... vs gibi programlar sayılabilir.

Bu programlar arasında en çok kullanılan ve en kullanıcı dostu program SPSS (Statistical Package for the Social Sciences) paket programıdır. Açılımında sosyal bilimler yazdığına bakmayın, sayısal verilerin olduğu her alanda kullanılmaktadır. Sağlık bilimlerinde en sık kullanılan istatistik paket programıdır. Veri girişi, düzenlenmesi ve istatistik analizde kullanılmaktadır. Görünümü excel e benzemektedir. Kanımca her doktora öğrencisi bu programı en az veri giriş düzeyinde, mümkünse t testi, ki-kare gibi basit analiz düzeyinde bilmelidir. 

4. Literatür Tarama Becerisi

Doktora öğrencisi sunum, seminer, derleme hazırlarken ve araştırma yaparken güncel literatüre ulaşmak zorundadır. Eskiden basılı dergi, yayın ve kitaplardan literatür taraması yapılırken, günümüzde bu iş bilgisayar ve internet tabanlı bir hale gelmiştir. Belirli anahtar kelimelerle var olan güncel literatür taranmaktadır.

Günümüzde sağlık alanında en çok kullanılan tıbbi veritabanları: PubMed, Web of Science, Science Direct, Scopus, Cochrane, Google Scholar ve ülkemizden de TÜBİTAK ULAKBİM'dir. Literatür taramada kullanılacak anahtar kelimeleri sınıflandıran bir çalışma ise PubMed tarafından oluşturulan MeSH (Medical Subject Heading) veritabanıdır.

5. Literatür Düzenleme Programları

Bilimsel makale yazarken onlarca, tez yazarken ise yüzlerce kaynaktan atıf yapılmaktadır. Bu kaynakları kaynakçada elle düzenlemek çok zor olabilmektedir. Bundan dolayı günümüzde kaynakça atıf düzenleme programları kullanılmaktadır. Bu programlar sayesinde kaynakları düzenlemek, istenilen kaynakça formatına göre yeniden oluşturmak birkaç saniyede yapılabilmektedir. 

Günümüzde çok sayıda program bulunmakla birlikte, en çok bilinen kaynakça düzenleme programları: EndNote, Reference Manager, RefWorks, Mendeley ve Zotero'dur. Konuyla alakalı tavsiyem EndNote hem paralı (bazı üniversiteler satın alıyor ve öğrencilerine ücretsiz sağlayabiliyor) hem de kullanımı zor bir program. Diğer yandan Zotero hem ücretsiz hem de kullanımı kolay. İnternet üzerinden birkaç video izleyerek nasıl kullanılacağını öğrenebilirsiniz. Bu açıdan Zotero kullanmanızı tavsiye ederim.

Eğitim Bilimleri

Doktora sahibi olmak bir ders verme yetkinliğidir. Her doktora sahibi doğal olarak bir eğitimcidir. Hangi alanda doktora yapıyorsanız yapın eğitim bilimlerini bilmeniz gerekmektedir. Hatta bu gereklilikten dolayı doktora yaparken bazı üniversitelerde zorunlu tutulan eğitim bilimleri dersleri vardır. Bazı üniversiteler ise "Eğiticilerin Eğitimi" sertifika programını almış olmayı zorunlu tutmaktadır. 

İyi bir eğitimci olabilmek için eğitim bilimlerini ve tekniklerini bilmek gerekmektedir. Öğrencilerin anlatacağınız dersleri anlaması bir yerde sizin nasıl ve ne şekilde aktardığınıza bağlıdır. Doktora sırasında zorunlu tutulan dersler eğitim bilimleri adına sizi bir yere götürmekte, lakin yeterli olmamaktadır. Bundan dolayı "Eğiticilerin Eğitimi" sertifikası almanızı öneririm. İşin en azı bunlardır. Ayrıca yetişkin eğitimine yönelik eğitimler almanız faydalı olacaktır.

Hitabet, güzel konuşma, etkili sunum teknikleri kursları ile kendinizi desteklemeniz ise sizi daha iyi bir eğitimci yapacaktır.

Etik Değerler

Her doktor ve doktora öğrencisi etik değerlere sahip olmak zorundadır. Etik değerlere sahip olmayan bir doktor ya da doktora mezunu bir akademisyen iyi bir araştırmacı, iyi bir hekim, iyi bir eğitmen olamaz. Bu yüzden sahip olmamız gereken etik ilkeleri üç başlıkta topladım:

1. Genel etik ve ahlak
2. Tıp etiği
3. Bilim ve araştırma etiği

1. Genel Etik ve Ahlak

Sadece tıbbi olarak düşünmeyelim. Genel toplum içerisindeki hayatında da etik ilkelere sahip ve ahlaki değerlere saygılı örnek bir birey olmamız gerekmektedir. Önce insan olmayan bir kişi profesör, dekan, rektör de olsa hiçbir kıymeti yoktur. 

Etik ve ahlak arasındaki farkı bilmenizde fayda var. Ahlak toplumdan topluma değişebilir, etik ise evrensel olarak geçerlidir, toplumdan topluma değişmez. Etik bir yerde "ahlak felsefesi" olarak tanımlanır. Buradan da şunu anlayabiliriz ki, toplumsal ahlak kuralları her zaman doğru olmayabilir. Diğer yandan etik kurallar genel geçerdir. 

2. Tıp Etiği

Her doktor ve tıpta doktora yapan doktora adayı tıp etiği bilgisine sahip olmalıdır. Tıbbın en önemli konusu tıp etiği iken maalesef tıp fakültelerinde ders saati az olan, tıp öğrencilerine önemi kavratılamayan ve tıp öğrencileri tarafından da önem verilmeyen bir ders olabilmektedir. Kanaatimce doktora programlarında tıp etiği ve araştırma etiği zorunlu ders olmalıdır.

3. Bilim ve Araştırma Etiği

Doktora derecesi bir bilim ve araştırma (research) derecesidir. Her doktora öğrencisi başka araştırma yapmasa bile tez araştırması yapmak zorundandır. Dolayısıyla araştırma etiğini bilmek durumundandır. Araştırma etiği kurallarına dikkat etmeyen kişinin çalışması ileride olabilecek bir itiraz sonucu iptal edilebilmektedir. İptal edilen araştırma tez araştırması ise kişinin doktora derecesi iptal edilmektedir. Kişi iptal edilen araştırmayla doçentlik derecesi almış ise kişinin doçentliği, profesör ise profesörlüğü de düşürülerek araştırma etiği ihlali yaptığı noktadan öncesine döndürülmektedir. Gördüğünüz gibi araştırma etiğini bilmemek ya da bilerek ihlal etmek çok ciddi durumlara neden olmaktadır. Dolayısıyla aşırma (intihal), dilimleme, çarpıtma, uydurma, duplikasyon gibi araştırma etiği ihlallerini bilmek gerekmektedir. 

Günümüzde araştırma etiği dersi doktora programlarında zorunlu bir ders değildir. Yukarıda da belirttiğim gibi umarım gelecekte tıp ve araştırma etiği tüm sağlık bilimleri doktora programlarında zorunlu bir ders olur. Doktora sırasında böyle zorunlu bir ders olmadığı için araştırma etiğini kendi başınıza öğrenmek zorundasınız.

Bilim, araştırma ve yayın etiği ile alakalı ve aynı zamanda etik ve ahlak arasındaki farkı irdeleyen güzel bir kaynak. Faydalanabilirsiniz:

Sonuç

Bu yazı tıpta ve sağlık alanında doktora öğrencilerine en azından bir yol göstermek amacıyla yazılmıştır. En azından her doktora öğrencisinin sahip olması gereken bilgi ve becerileri içermeye çalışılmıştır. Sizler üzerine tabi ki farklı bilgi ve beceriler ekleyebilirsiniz.

Farklı alanların farklı gereklilikleri olabilir. Örneğin laboratuvar içeren bir bölüm için elektroforez, western blot gibi teknikleri öğrenmesi gerekebilir. Hayvan deneyleri yapan bir doktora öğrencisi için deney hayvanları kullanım sertifikası gerekebilir. Tıp tarihi ve etik doktorası yapan birisi için Osmanlıca olmazsa olmazdır. Her alanın belirli farklı gereklilikleri olabilir. Burada her doktora alanı için istisnasız gerekli olan bilgi ve becerilere odaklandım. 

Başlıkta doktora öğrencileri yazsam da donanımlı olmayı isteyen veya akademik olarak düşünen tıpta uzmanlık öğrencilerinin de bu bilgi ve becerileri edinmesi yararlı olacaktır.

Aslında işin özeti de sonucu da şu: Tıp öğrencisi olduğunuz zamanları düşünün. Dersinize gelen hocaların nasıl olmasını isterdiniz, bir düşünün. Bilgili, bilimsel, alanında önde gelen, eğitim becerileri yüksek, öğrenci psikolojisinden anlayan, etik kodlara bağlı, ... vs. Bu sıfatları devam ettirebiliriz. Bir vatandaş olarak ülke politikalarına yön veren öğretim üyelerinin nasıl olmasını isterdiniz? Hastaneye gelen bir hasta olarak nasıl bir doktora muayene olmak isterdiniz? Randomize klinik kontrollü bir deneye kaydolan katılımcı olarak nasıl araştırmacılarla çalışmak isterdiniz? Açıkçası siz de öyle olmaya çalışın. İleride bir gün siz de öğretim üyesi olacaksınız. Bir zamanlar olmasını istediğiniz öğretim üyesi olma şansınız, öğrencilerinize, hastalarınıza, yurttaşlarınıza da bunu sunma imkanınız var. Bunu unutmayın.

Konuyu bu yazıyla en azından sistematik bir hale getirebilmeyi başarı olarak sayıyorum. Yazının ve içeriğin eksikleri olabilir. Biz kazanımlara bakalım.

Başarılar dilerim.

9 Haziran 2019 Pazar

Her Tıp Öğrencisi ve Doktorunun Okuması Gereken Bir Kitap: Aziz Sancar ve Nobel'in Öyküsü

Prof. Dr. Aziz SANCAR 2015 yılında Nobel Kimya Ödülü'nü alarak ülkemizin bilim alanında Nobel Ödülü alan ilk vatandaşı oldu. Bu büyük bir gurur kaynağı. Böyle büyük bilim adamlarının hayat ve başarı öykülerini okumak gerekir.

Tıp fakültesinde öğretim üyelerinin önemli Türk bilim adamlarından bahsetmeleri gerekir. Bir İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi (şu an resmi ismi böyle oldu, eskiden İstanbul Tıp Fakültesi idi) mezunu olarak hocalarımız bizlere Cihat ABAOĞLU, Mahzar Osman UZMAN, Erich FRANK, Muzaffer AKSOY gibi efsane hocalardan bahsettiler. Ama biyokimya, biyofizik gibi derslerde Aziz SANCAR hocadan hiç bahsetmediler. İsmini Nobel Ödülü aldıktan sonra duymamı bir ayıp olarak sayıyorum. Bu kişilerin hayatlarını ve başarı hikayelerini okumak genç tıp öğrencilerine ve tıp doktorlarına birer motivasyon kaynağı ve yol gösterici oluyor. İşte bundan dolayı okumamız gereken bazı kitaplar var.

Bilime Adanmış Bir Ömür: Muzaffer Aksoy


Ülkemizde tıp bilimine en çok katkı yapmış bilim adamlarımızdan birisi Prof. Dr. Muzaffer AKSOY'dur. Ana çalışma alanı Dahiliye Hematoloji'dir. En önemli buluşu benzen lösemi ilişkisini bulması ve bilimsel olarak kanıtlamasıdır. Ayrıca Hemoglobin İstanbul ve Çapa gibi keşifleri de vardır. Bilim aşkı ve yöntemini öğrenmek adına Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) yayınlarından çıkan "Bilime Adanmış Bir Ömür: Muzaffer Aksoy" kitabını okumanızı öneririm. Yazının başlığında geçen Aziz Sancar kitabından önce bu kitabı tavsiye etme nedenim Muzaffer AKSOY hocanın Aziz SANCAR daha üniversite öğrencisi iken kendisine mentorluk yapmasıdır.

Aziz Sancar ve Nobel'in Öyküsü




Aziz SANCAR'ın Nobel Ödülü alması ile birlikte uzun yıllardır arkadaşı olan ve Nobel Ödülü'nü almasını bekleyen bilim gazetecisi Orhan BURSALI Aziz hocanın hayatını ve başarı öyküsünü yazmaya başladı. Kitap 2016 yılında yayınlandı. Bence her tıp öğrencisi ve doktoru bu kitabı okumalı. Maalesef ki bu büyük tıp adamları tıp fakültesi derslerinde Türk tıp öğrencilerine anlatılmıyor. Biz de kendimiz okumak zorundayız. Kitap Kırmızı Kedi yayınlarından çıkmış durumda. Rahat okunan dili sade bir kitap. Bir ya da birkaç günde zorlanmadan okuyabilirsiniz.

İyi okumalar.


31 Mayıs 2019 Cuma

Yönetici Pozisyonunda Çalışmak İsteyen Hekimler İçin Yüksek Lisans Doktora ve Lisans Eğitimlerinin Önemi

Değerli arkadaşlar hepinize merhabalar.

Uzun zamandan beri yüksek lisans, doktora ve açıköğretim gibi eğitim imkanlarını siz tıp doktorları için yazmaya ve paylaşmaya çalışıyorum. Bunları yaparken herkesin okuma sevdalısı, kendini bilimsel ve akademik olarak geliştirmeye çalışan idealist kişiler olduğunuzu düşünerek yapıyorum. Ondan dolayı maddi yararlarına pek girmiyorum. Diğer yandan bu eğitimlerin maddi yararları da yadsınamaz. Uzun zamandır sizlerden bu yönde sorular geliyordu eğitim imkanlarının sağlıkta yöneticilik pozisyonlarına etkisi üzerine.

Mevzuat denizi tabi ki çok büyük. Mevzuat içerisinde tıp doktorları için yüksek lisans, doktora ve tıp harici lisans eğitimlerinin faydalarını iki yerde yakaladım. Onları sizlerle paylaşacağım.

Sağlık Yöneticiliği ve Başhekimliklere Etkisi

Her tıp doktoru aynı zamanda bir yöneticidir. Yönetim, özelde sağlık yönetimi, bilmesi gerekir. Çünkü tüm tıp doktorları bir birimi ve belirli sağlık çalışanlarını idare etmektedir. Diğer yandan sağlık alanında yönetici olmak isteyen ve başhekimlik gibi pozisyonları düşünen tıp doktorları olabilir. Burada 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (25.08.2017 tarih ve 30168 sayılı Resmi Gazete) ile gelen ve 18.04.2018 tarihinde güncellenen Madde 190'da şu şekilde geçmektedir:


Eğitim ve araştırma hastaneleri başhekiminin eğitim görevlisi tabip veya tıp alanında doçent veya profesör unvanlı tabip; diğer hastane başhekimlerinin uzman tabip veya tıp, hukuk, kamu yönetimi, işletme, sağlık yönetimi alanında lisans, yüksek lisans veya doktora eğitimi almış tabip; yüz yatağın altındaki hastane başhekimlerinin tabip; ağız ve diş sağlığı ile ilgili hastanelerde başhekimin diş hekimi olması; başhekim yardımcılarının ise tıp, diş hekimliği veya eczacılık öğrenimi almış olması veya lisansüstü eğitim yapmış olmaları kaydıyla sağlık bilimleri lisansiyeri olması gerekir.

Maddede hastane başhekim ve başhekim yardımcısı olma şartları düzenlenmektedir. Eğitim ve araştırma hastanesi (EAH) başhekimlerinin öğretim görevlisi, doçent veya profesör gibi bir akademik unvana sahip olması gerekmektedir.

Diğer hastanelerin başhekimlerinin uzman doktor ya da tıp, hukuk, kamu yönetimi, işletme, sağlık yönetimi olanlarında lisans, yüksek lisans ya da doktora eğitimi almış tıp doktoru olması gerekmektedir. Buradan şunu anlamaktayız:
  • Eğitim ve araştırma hastaneleri hariç özel ve devlet hastanelerine başhekim olmak için öncelikle tıp doktoru olmanız gerekmektedir.
  • Tıp doktoru olmanın yanında tıp alanında bir yüksek lisans ya da doktora sahibi olmak ya da
  • Tıp doktoru olmanın yanında açıköğretim ya da örgün öğretim fark etmez hukuk, kamu yönetimi, işletme veya sağlık yönetimi alanında lisans bitirmiş olmak ya da
  • Tıp doktoru olmanın yanında hukuk, kamu yönetimi, işletme veya sağlık yönetimi alanında yüksek lisans ya da doktora sahibi olmak  gerekmektedir.
Bu eğitimlerden herhangi birisine ya da birden fazlasına sahip olanlar EAH haricinde özel ve devlet hastanelerine başhekim olarak atanabileceklerdir. 100 yatak altı hastanelere ise başhekim olabilmek için tıp doktoru olmak yeterlidir.

Sağlık Yönetimi İçin Açıköğretim ve Tezsiz Yüksek Lisans Karşılaştırması

Sağlık yönetimi alanında tezsiz yüksek lisans mı ya da açıköğretim lisans/önlisans mı bitirmek daha avantajlı şeklinde çok soru gelmektedir. Yukarıda da görüldüğü gibi sağlık yönetimi alanında yüksek lisans yapmış olmak ya da işletme, sağlık yönetimi gibi alanlarda lisans mezunu olmak yöneticilik için gerekebilmektedir. Bu açıdan lisans mezunu olabilmek için 2 yıllık sağlık kurumları işletmeciliği ya da yönetimi yeterli olmayacaktır. Bu eğitimi 4 yıla tamamlamak gerekecektir. Sağlık yönetimi bölümünün 2 yıllık önlisans ve 4 yıllık lisans bölümleri açıköğretimde ya da örgün olarak bulunmaktadır. Yukarıdaki şartlarda başhekim olabilmek için ya 4 yıllık sağlık yönetimine başlayıp bitimek ya da 2 yıllık önlisans bölümünü bitirip Dikey Geçiş Sınavı (DGS) ile kolayca 4 yıllık Sağlık Yönetimi ya da İşletme bölümüne geçmeniz gerekmektedir. 4 yılda 2 diploma almak istiyorsanız 2 yıllık sağlık kurumları işletmeciliğini bitirip DGS ile 4 yıllık işletme ya da sağlık yönetimi bölümüne geçebilirsiniz.

Açıköğretimde lisans mezunu olmak çok maliyetli bir eğitim değildir. Dönemine 200 - 300 lira arası bir maliyetle 8 dönem 4 yılda bitebilir. Diğer yandan Sağlık Yönetimi Tezsiz Yüksek Lisansı 3 ya da 4 dönemde yani 1,5 - 2 yılda kısa sürede bitmekte ama maliyet olarak 5.000 - 20.000 lira arası gibi yüksek bir maliyet gerektirmektedir.

Açıköğretim ile lisans bitirmek için derslere girmenize gerek yoktur, Çok çalışmadan ve yılda 4 ile 6 haftasonu sınavlara girerek mezun olabilirsiniz. Diğer yandan Sağlık Yönetimi yüksek lisansı için derslere katılmanız, sunum yapmanız, ödev hazırlamanız, sınavlara girmeniz ve yüksek lisansı bitirebilmek için proje ödevi yapmanız gerekmektedir. Yüksek lisans süre olarak kısa olsa da daha yoğun bir eğitimdir.

Bu noktada bu hususları göz önünde bulundurarak seçim yapmak size düşmektedir.

Toplum Sağlığı Merkezi Başkanlığı

Mevzuatta geçen diğer bir konu ise Toplum Sağlığı Merkezi (TSM) başkanı olabilmek için geçen eğitim hiyerarşisidir. Toplum Sağlığı Merkezi ve Bağlı Birimler Yönetmeliği'nde (05.02.2015 tarihli ve 29258 tarihli Resmi Gazete) Madde 6'da TSM başkanının nasıl atanacağına dair şu madde geçmektedir:

Toplum sağlığı merkezine, müdürlüğün teklifi ve Kurumun onayı ile bir hekim, TSM başkanı olarak görevlendirilir. Görevlendirme, tercihen aşağıdaki kişiler arasından, sıralamaya uyularak yapılır;
a) Halk sağlığı uzmanı ya da epidemiyoloji uzmanı hekimler,

b) Halk sağlığı ya da epidemiyoloji alanında doktora yapmış olan hekimler,

c) Halk sağlığı ya da epidemiyoloji alanında yüksek lisans yapmış olan hekimler,

ç) Yönetimle ilgili alanlarda doktora ya da yüksek lisans yapmış olan hekimler,

d) Bakanlıkça ya da Kurumca onaylanmış toplum sağlığı ile ilgili alanlarda sertifikalı eğitim alan hekimler öncelikli olmak üzere diğer hekimler.

Toplum Sağlığı Merkezi başkanlığı her ne kadar taşra teşkilatında bürokratik olarak çok önem verilen bir yönetim pozisyonu olmasa da halkın sağlığına doğrudan etki etmesi nedeniyle önemli bir pozisyondur. Bundan dolayı yönetmelikte başkan olabilmek için yukarıdaki gibi bir hiyerarşi belirlenmiştir.

TSM başkanı olabilmek için ilk seçenek halk sağlığı ya da epidemiyoloji alanlarından birisinde tıpta uzmanlık ya da yandal yapmış olmaktır. İkinci sırada ise yine aynı alanlarda doktora eğitimi gelmektedir. Üçüncü sırada ise bu alanlardan alınmış yüksek lisans eğitimi gelmektedir. Doktora ve tıpta uzmanlık eğitimleri düzey olarak denk eğitimlerdir. Tıpta uzmanlık eğitiminin önde olmasının sebebi sahaya ve uygulamaya yönelik olması ve Sağlık Bakanlığı tarafından kabul edilmesidir. Halk sağlığı ya da epidemiyoloji doktorası sahibi hekimler uzman doktor olarak kabul edilmemektedir. Çünkü doktora bir saha ve uygulama derecesi değil akademik bir derecedir. Bunlara rağmen yönetmelikte halk sağlığı doktorası ya da uzmanlığı eşit derecede kabul edilebilir, bunun önünde bir engel yoktur.

Dördüncü sırada ise yönetimle alakalı yüksek lisans ve doktora yapmış hekimler maddesi geçmektedir. Burada yönetimden kasıt işletme ve sağlık yönetimi bölümleridir. Sağlık yönetimi yüksek lisansı (MHA) ya da işletme yüksek lisansı (MBA) ya da doktora yapmış hekimler de önceliklendirilmektedir.

Sonuç

Sağlık alanında yönetim pozisyonlarına alanında eğitim almış hekimlerin önceliklendirilmesi birkaç alanda başlamış durumda. Bunu bir başlangıç olarak kabul ediyor ve ilerleyen zamanlarda birçok alanda artarak devam edeceğini umuyorum. Siz tıp doktorları da hem eğitim sevdasıyla ve geleceğe yatırım olarak LİSANS, YÜKSEK LİSANS ve DOKTORA eğitimlerinize devam ediniz. Eğitime yapılan yatırım boş kalmayacaktır.

Yasal mevzuatta ya da haricinde geçen konuyla alakalı bildiğiniz uygulamalar varsa lütfen sizler de burada paylaşınız.

Hepinize kariyerinizde başarılar dilerim.


30 Mart 2019 Cumartesi

Genel İngilizce ve Tıbbi İngilizce

Ülkemizde İngilizce kanayan bir yaradır. Ülkemizde olduğu kadar tıp öğrencileri ve tıp doktorları arasında da İngilizce kanayan bir yaradır.

Aslında konu başlığı belki de yabancı dil olmalı ama artık yabancı dil eşittir İngilizce halini almıştır.

Bu yazıda bir tıp doktoru için İngilizce'nin gerekliliğine ve nasıl öğrenilmesi gerektiğine değinelim.

Bir Tıp Doktoru İçin İngilizce Gerekli Midir?

Atalarımız "bir dil bir insan, iki dil iki insan" demektedirler. Aslında yabancı dil bilgisini, görgüsünü ve kültürünü artırmak isteyen herkes için gerekliliktir. Yabancı dil, özellikle İngilizce ise bir tıp doktoru için olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Çünkü tıbbi literatür çok hızlı değişmektedir. Tıbbi literatürün çoğu dilimize çevrilmemekte ya da çevrilenler ise Türkçe'ye çevrilene kadar yıllar geçmektedir. Dolayısıyla tıbbi gelişmeleri kaynağından ve hızlı bir şekilde öğrenmek adına İngilizce bilmek bir tıp doktoru için gerekliliktir.

Yabancı Dilde Tıp Eğitimi Olmalı Mı?

Yabancı dilde tıp eğitimi günümüzde oldukça popüler hale gelmiştir. Zamanında bir profesörün dediğini ben de kendime şiar edindim: "Bir tıp doktoru muhakkak İngilizce bilmeli ama tıp eğitimi Türkçe olmalıdır". Evet İngilizce bilmek ve İngilizce Tıp okumak farklı şeylerdir. Kişi bir bilimi en iyi kendi dilinde öğrenir. Bundan dolayı tıbbiye Türkçe olmalıdır. Diğer yandan öğrenciler iyi bir Genel İngilizce ve Tıbbi İngilizce eğitimi ile desteklenmelidir.

Tarihsel geçmişimize baktığımızda ülkemizin ilk ve o zamanlar tek tıp fakültesi, bugünkü İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi'nin kökeni olan Tıbbiye-i Şahane 1900'lü yılların başlarına kadar o zamanın popüler yabancı dili olan Fransızca eğitim yapmıştır. Öğrencilerin çok zorlanması ve öğrenmede kısıtlılıklar nedeniyle 1900'lü yılların başlarında eğitim dili Türkçe'de dönmüştür. Atatürk devrinde ise Nazi Almanya'sından kaçan Yahudi bilim adamları İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne geldiklerinde önlerine konulan şartlar Türkçe öğrenmeleri, eğitimi Türkçe olarak vermeleri ve Türkçe bir ders kitabı yazmaları idi. Tarihsel arka planımız ortadadır.

İngilizce bir tıp fakültesinden mezun olan kişinin yabancı dil sorunu olmayacağı açıktır. Lakin iyi bir doktor olmak noktasında eğitimini alabildiği noktasında şüpheler doğmaktadır.

Genel İngilizce Tıbbi İngilizce Farkı

Bir dilin tamamına genel diyebiliriz Tıbba özel tarafını ise Tıbbi İngilizce olarak tanımlayabiliriz. Genel İngilizce içerisinde ana olarak bildiğimiz dört beceri, yani Okuma, Dinleme, Yazma ve Konuşma vardır. Tıbbi İngilizce ise sadece tıbbi terimler üzerinden okuma üzerine olan bir bilimdir. Tıbbi İngilizce eğitimi olarak tıbbi olarak dört beceriyi de öğreneceğini sananlar yanılırlar. İngilizce'yi bir piramit olarak düşünürsek tabanı genel İngilizce oluşturmaktadır. Tıbbi İngilizce ise piramidin üst kısmında olan özel bir kısımdır. Bir kişi Genel İngilizce öğrenmeden öğrendiği Tıbbi İngilizce yarım kalmaktadır. Öncelikle Genel İngilizce öğrenmek sonrasında ise Tıbbi İngilizce öğrenmek en doğrusudur.

Tıbbi İngilizce kişinin tıbbi olarak konuşmasını, dinleme ve yazma becerilerini kazanmasını sağlamaz. Ancak Genel İngilizce üzerine olan Tıbbi İngilizce eğitimi bunu sağlayabilir. O zaman Tıbbi İngilizce eğitimi neye yarar?
  • Genel İngilizce bilmeyenler için en azından tıbbi makale ve kitapları okuyacak kadar bir İngilizce bilmeye yarayabilir.
  • Eskiden yapılan TUS İngilizce sınavı gibi YÖKDİL Sağlık Bilimleri Sınavı gibi İngilizce sınavlarını geçmeye yarayabilir.
Bunun haricinde çok da bir şeye yaramaz.

Genel İngilizce'yi Nasıl Öğrenirim?

İngilizce bilgisi otoriteler tarafından genel olarak 6 seviyede incelenmektedir:
  1. Beginner - A1
  2. Elementary - A2
  3. Pre-Intermediate - B1
  4. Intermediate - B2
  5. Upper-Intermediate - C1
  6. Advance - C2


Kendi görüşüm (tabi ki istisnalar vardır): Bir kişi İngilizce'yi Intermediate seviyesine kadar kendi ülkesinde öğrenebilir. Daha ileri seviye için yurtdışında yaşamak ya da kursa gitmek gerekir.

Pre-Intermediate ve Intermediate seviyesine kadar beğendiğiniz bir kursa gidin. Bolca yabancı dilde makale okuyun, dinleme yapın. Daha sonrasında ise paranız veya imkanınız varsa bir yaz tatilinde yurtdışına gidin. Gitmişken dil kursuna gidin ya da bir üniversitede öğretim üyesinin yanında staj yapın. Yurtdışına gidemiyorsanız ülkemizde konuşma kulüplerine kaydolun, bolca pratik yapın.

Nasıl Tıbbi İngilizce Öğrenirim?

Tıbbi İngilizce öğrenmek için kursa gitmeye bile gerek yoktur. Yabancı dilde tıbbi kitap ve makaleleri okudukça Tıbbi İngilizce'niz gelişir. Bu noktada ne kadar Genel İngilizce tabanınız varsa o kadar kolay Tıbbi İngilizce öğrenirsiniz. 

İngilizce Öğrenmenin Göstergesi Nedir?

Yurtdışında birçok yer için TOEFL sınavından 80 ve üstü, IELTS sınavından ise 6,5 ve üstü not almak İngilizce açısından kabul edilen azami göstergelerdir. Bu sınavlardan bu notları almışsanız İngilizce biliyorsunuz demektir. Diğer yandan ülkemizde alacağınız YDS ya da YÖKDİL puanları gerçek İngilizce bilgisinin göstergesi değildir. 

Sınav Puanları ve İngilizce Seviye Karşılıkları


İkinci Dil, Osmanlıca ve Latince Bilgisi

Tıp öğrencileri tek bir yabancı dille yetinmemeli, ayrıca ikinci bir dile bile yönelebilirler. Bu noktada kişisel tercihiniz önem kazanmaktadır. Dünya üzerinden İngilizce'den sonra en çok konuşulan dil olan İspanyolca, tercihinize göre Almanca, Fransızca, İtalyanca hatta yenilikçi bir düşünce ile Rusça veya Çince bile tercih edilebilir. Öğrendiğiniz her dil size medikal ve paramedikal bir değer katacaktır. 

Diğer yandan dil olmasalar da önemli birer beceri olan Osmanlıca ve Latince konusu var. Eski tıbbi metinleri incelemek amacıyla Osmanlıca öğrenilebilir. Bugün Tıp Tarihi ve Etik doktorası yapmak isteyenler için Osmanlıca zorunlu bir derstir. Ayrıca tıbbın kodu olan Latince de önemlidir. İlgisi olan Latince konusunda kendilerini geliştirebilirler.

Sonuç

Her tıp doktorunun mümkünse İngilizce bilmesi, değilse tıbbi makale ve kitapları okuyacak kadar İngilizce bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Diğer yandan yabancı dilde tıp eğitimine karşıyım.

Tıbbi İngilizce kursları ile yapılabilecekler oldukça sınırlıdır, yukarıda belirtilmiştir. Tıbbi İngilizce kursları ile İngilizce konuşup, hasta muayene edip, dinlediğinizi anlayabileceğinizi söyleyen kurslara inanmayın, para tuzağıdır. Genel İngilizce öğrenin, Tıbbi İngilizce'nizi yabancı dilde makale ve kitap okuyarak bile geliştirebilirsiniz. Kursa gitmenize bile gerek yok.

Mümkünse tek bir dille kalmayın, ikinci bir öğrenin. Osmanlıca ve Latince ile bilgi ve görgünüzü artırın.

Başarılar dilerim.

10 Mart 2019 Pazar

MD PhD Türkiye 7. Yıl

Herkese merhabalar.

Blog kurulalı 7 yılı geçti. Bu süre içerisinde blogda temel bilimler, doktora, PhD ve genel tıbbi felsefi konularda 50 üstünde yazı paylaşıldı.

Blogda 600'e yakın yorum yapıldı ve bu yorumlara cevap verildi.

Kurulduğu günden bu yana yapılan ziyaret sayısı: 150.000.
Çok geniş bir coğrafyadan Rusya, ABD, Almanya, Ukrayna, Azerbaycan, Türki Cumhuriyetler, Kıbrıs, ... takipçi ve okur blogu ziyaret etmekte.

Bu blogu kurarken ki amacım, o zamanlar kimsenin bilmediği, bakir bir alanda tıp doktorlarını bilgilendirmekti. İlk yola çıktığımda kendi yolumu kendim açtım. İstedim ki başkaları kendi yolunu açmak zorunda kalmasın ve açılmış bir yoldan gitmenin verdiği rahatlığı yaşasınlar. Çok şükür ki şu anda tıpta doktora imkanlarını merak edip de blogda bulunamayan bir soru olduğunu düşünmüyorum.

Buradan başka hiçbir beklentim olmadı. Hatta bloga hiçbir Google Adsense veya harici bir reklam da almadım. Sadece ülkemizin bilimsel gelişimine faydalı olmayı amaçladım.

Her 100 tıp doktorundan istatistiksel olarak 3 ya da 5 tanesinin temel bilimler tercih etmesi gerekir. Ama tıp doktorlarımızın popüler kültürün etkisinde farklı uzmanlıklar peşinde koştuğunu gördüm. Bu blogu da temel bilimleri değerlendirin, o 3 - 5 tıp doktoru görsün de mutlu olacakları bölümler olan temel bilimleri yazsınlar diye kurdum. Diğer yandan klinisyen olup yanında doktora yapmayı düşünecek her 100 tıp doktorundan yine 3 - 5 doktorun faydalanmasını da amaçladım. Bu blogdaki sözlerim zaten her tıp doktoruna değil, istatistiksel olarak konuşmak gerekirse (statistically speaking), her 100 tıp doktorundan en fazla 10 tanesinedir.

Bu noktada bu blog sizlere ne kadar faydalı oldu? Merak etmekteyim. Bu blogdan faydalanıp hayatında önemli değişiklikler yapanlar yorumlara yazabilirler mi acaba?

Sizden gelecek yorumlar blogun daha aktif olmasına, yeni makalelerin gelmesine, hatta blog danışmanlık ve doktora MD - PhD konularıyla alakalı daha farklı projelere sebep olacaktır.

Lütfen bu blogu okuyan ve faydalananlar görüş ve önerilerini yazsınlar.

Kişisel, bilimsel ve profesyonel gelişim uğrunda yolumuza devam edelim.

24 Şubat 2018 Cumartesi

Doktora Mülakatı ve Bazı Tavsiyeler

Doktoraya ALES, dil puanı ve mezuniyet notunuzla başvurdunuz. Genel doktora skorunuzu belirleyecek son etmen doktora mülakatından alacağınız nottur. Var ise ALES, dil puanı ve mezuniyet notuyla alakalı şartları sağlıyorsanız doktora mülakatına çağrılırsınız. Doktora mülakatı iki kısımdan oluşur: Yazılı (kompozisyon) ve sözlü mülakat.

Yazılı Mülakat (Kompozisyon)

Doktora mülakatına gittiğinizde ilk yapacağınız şey belirli bir zaman içerisinde doktora bölümünü neden istediğiniz, bölümle alakalı vizyonunuzu ifade ettiğiniz bir kompozisyon yazmak olacaktır. Bu yazılı kısım yasal mevzuat gereği zorunludur. Birçok mülakatta bu kompozisyon kısmına pek ehemmiyet verilmemekte, yasal zorunluluğu yerine getirmek amacıyla istenmektedir. Siz yine de öz bir şekilde düşüncelerinizi kağıda aktarın. En sonunda bu kağıda bir not verilmektedir.

Sözlü Mülakat

Doktora mülakatının en önemli kısmı sözlü mülakattır. Genelde karşınızda üç öğretim üyesi bulunmaktadır. Size yazılı mülakattaki konularla benzer bir şekilde bölümü neden istediğinizi, gelecekte neler yapmayı planladığınızı, kısacası neden sizi almaları gerektiğiyle alakalı sorular soracaklardır. Sorular genelde bu minvaldedir. Alanla alakalı bilimsel sorular sorulmamaktadır. Sözlü mülakat sonucunda üç öğretim üyesi sözlü ve yazılı mülakat için 100 üzerinden size bir not vermektedir. Bu üç notun ortalaması da mülakat notunuzu oluşturmaktadır.

Erkek Adaylar ve Askerlik Konusu

Ülkemizde birçok erkek tıp doktoru askerliği ertelemek ve bedelli askerliği beklemek adına doktora programlarına başvurabilmektedir. Temel bilimler hocalarının en istemediği şey budur. Ondan dolayı da askerliğini yapmamış yeni mezun erkek adayları özellikle askerlik yönünden sorgulayacaklardır. Adanmış ve isteyerek doktora programlarına girmeniz en iyisidir tabi ki. Diğer yandan askerliği erteleme gibi bir niyeti olanlar da bu niyeti belli etmese iyi olacaktır.

Mülakat Öncesi Öğretim Üyeleriyle Tanışın

Bir yılın Ağustos - Eylül ayında yapılacak doktora başvuruları ve doktora mülakatı için mümkünse önceki dönemin Şubat Mart ayları gibi bölümle ve öğretim üyeleriyle tanışma ziyareti yapın. Ağustos Eylül ayında alınacak doktora kadroları Şubat Mart aylarında belli olmakta ve bölüm tarafından Sağlık Bilimleri Enstitüsü'ne gönderilmektedir. Bu aylarda yapacağınız ziyaret öğretim üyelerinin sizi düşünerek kadro sayısını artırmasına ya da kadro açmayacaklarsa da kadro açmalarına vesile olabilecektir. Öğretim üyeleri Şubat Mart aylarında anabilim dalı akademik kurulunda gelecek dönem açacakları doktora kadrolarını karara bağlamakta ve resmi yazı Sağlık Bilimleri Enstitüsü'ne gitmektedir. Daha geç yapacağınız ziyaretin açılacak kadro sayısına etki edebilme ihtimali yoktur. Bölüm ziyareti yapmanız ve öğretim üyeleriyle tanışmanız doktoraya başlamayı ne kadar istediğinizi göstermeniz adına fırsattır. İstekliliğinizi, adanmışlığınızı ve kararlılığınızı hocalara gösterin. Böylece doktora başvurusuna birkaç adım önde başlayacaksınız. Mülakatta sizi gören hocalar zaten ne kadar istekli olduğunuzu hatırlayacak ve diğer adaylar içerisinde sizi önceleyeceklerdir.

Başvurduğunuz üniversite kendi mezun olduğunuz üniversite ise bu kozu iyi kullanın. Hocalarda zaten bir fakülte milliyetçiliği, biz tıp mezun ve öğrencilerinde de aynı milliyetçilik vardır. Bu yoldan giderseniz kabul alma şansınız katlanacaktır. Hocalar kendilerini ve tarzlarını bilen kendi mezunları doktora öğrencileriyle çalışmayı severler.

Son Söz

İşin yolun yordamını bilen şansını daha da katlar. Hiçbir şey garanti değildir, fakat şansı ciddi miktarda artırmak sizin elinizde. Doktora mülakatına gireceklere başarılar dilerim.

5 Şubat 2017 Pazar

YÖKDİL / Akademik İhtiyaçlar İçin Yeni Çözüm


Değerli dostlar. Uzun bir aradan sonra tekrar merhabalar.

Yakın zamanda devreye giren yeni bir dil sınavı olan YÖKDİL sınavı başvuru alımlarına başladı. ÜDS sınavı kaldırıldığından itibaren akademik başvurulara yönelik bir dil sınavı ihtiyacı bulunmaktaydı. YÖKDİL sınavı da bu ihtiyacı kapatacağa benziyor.

Bildiğiniz üzere 2012 yılına kadar kamu sektörüne yönelik olarak KPDS, akademiye yönelik olarak ÜDS sınavı bulunmaktaydı. 2012 yılında bu sınavların ikisi de YDS başlığı altında toplanmıştı. ÜDS sınavı fen bilimleri, sağlık bilimleri ve sosyal bilimler başlıkları altında 3 farklı türde yapıldığı için akademik başvurularda tercih edilen bir yoldu. YDS sınavının gelmesiyle herkesin her alandan gelen soruları çözmek zorunda bırakılması adayları isyan ettirmişti. Örneğin, sağlık alanı dışındakiler sağlık alanının çok ileri konuları olan antibiyotik, alerji gibi alanlardan sorulara maruz bırakılmaktaydı. İşte YÖKDİL sınavı rahmetli ÜDS gibi fen, sağlık ve sosyal bilimler alanlarında ayrı kitapçıklarla sınav yapacak.

Sınav yapmaktan bıkmış gibi görünen ÖSYM bu yeni çıkan YÖKDİL sınavını Anadolu ve Ankara Üniversitelerine taşere etmiş durumda. Sınavın hazırlanması TÖMER ve dil öğretimiyle meşhur Ankara Üniversitesi'ne, sınavın yapılması ise Açıköğretim sistemi ve ağıyla meşhur Anadolu Üniversitesi'ne yüklenmiş durumda. Ankara Üniversitesi zaten TIPDİL sınavı sayesinde konuya dair tecrübeye sahip. Anadolu Üniversitesi ise AÖF sistemi sayesinde zorlanmadan bu işin altından kalkacaktır. Yani kalifiye üniversitelere bu işi vermek akıllıca olmuş. YÖK ve ÖSYM'den daha iyi bu işi kıvıracakları kesin.

Gelelim sınava. Sınav akademik dil yeterliliği ihtiyacı olan, yani lisansüstü programlara ya da doçent profesör gibi akademik kadrolara başvuranlar için açılmış durumda. YDS gibi dil tazminatı dağıtılmadığı için kasıntı olmayacağını tahmin ediyorum. İlk sınav 5 Mart 2017 Pazar günü saat 09:30'da tek oturum halinde yapılacak. Sınav 80 sorudan oluşacak ve süre 180 dakika yani 3 saat olacak. Sınav için gerekli olan kalem ve silgi Anadolu Üniversitesi'nin açıköğretim sisteminden aşina olduğumuz üzere adaylar tarafından getirilecek.

Sınav için son başvuru tarihi 7 Şubat 2017. Eğer akademik başvurular için dil ihtiyacınız varsa durmayın hemen başvurun. Başvuru ücreti ise 75 tl. Sınava giriş belgeleri 27 Şubat'ta yayınlacak. Sınav ülke genelinde 30 ilde gerçekleştirilecek.

Sınav başvuruları için önce YÖK tarafından kurulan YÖKDİL sayfasına girmeniz gerekiyor: http://yokdil.yok.gov.tr

Daha sonrasında "Sisteme Giriş Yapın" dediğiniz zaman Anadolu Üniversitesi tarafından kurulan sisteme aktarılıyorsunuz: https://sinavbasvuru.anadolu.edu.tr/ogrenci

Sonrası ise kolay. Halledilir.

YÖK sınavın yılda 2 defa gerçekleştirileceğini ve ilerde şu an için sadece İngilizce alanında olan sınavın Almanca, Fransızca ve Arapça dillerine de genişletileceğini belirtmiş. Sınavın geçerlilik sınırı bulunmamakta. Ayrıca sınav TUS sınavında yerleştirilmek için de kullanılabilecek. Tabi TUS için geçerlilik süresi 5 yıl olacak muhtemelen.

Akademik alanda dil ihtiyacı olanların muhakkak girmelerini tavsiye ediyorum. 2012 yılından bu yana ÜDS'nin kalkması ve YDS'nin çok zor olması nedeniyle akademik alanda ilerleyenler tarafından  büyük itirazlar geliyordu. Bu alanı kapatmak üzere YÖK bu sınavı hayata geçirdi. Bu açıdan sınav fırsat olabilir.

Herkese sınavlarında başarılar dilerim.

Daha ayrıntılı inceleme için:
http://yokdil.yok.gov.tr/yokdil_sinavi_bilgi_notu_20170202.pdf

25 Eylül 2016 Pazar

Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı'nın (ÖYP) Asıl Bitişi

Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP) geçen yıl bu zamanlarda YÖK tarafından kadro istenmemesi ve buna istinaden Maliye Bakanlığı tarafından istenmeyen kadrolara bütçe tahsis edilmemesi ile geçen yıl bu zamanlar rafa kaldırılmıştı.

Bakınız: http://mdphdturkiye.blogspot.co.ke/2015/09/ogretim-uyesi-yetistirme-programnn-oyp.html

Aslına bakacak olursak, YÖK'ün kadro istemesi ve buna istinaden Maliye Bakanlığı'nın bütçe tahsis etmesiyle tekrardan aktif olabilecek bir pozisyondaydı. İlerleyen yıllarda yeni hükumetler tarafından tekrar canlandırılabilir bir pozisyondaydı. Lakin son yayınlanan 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ÖYP ile atanmış araştırma görevlilerinin statüleri 33a kadrosundan 50d kadrosuna çevrilmiştir. Böylece ÖYP'nin ruhu olan bu kadro tamamıyla bitirilmiş olmaktadır.

Bakınız: http://www.yok.gov.tr/web/guest/oyp-li-arastirma-gorevlilerinin-50d-ye-donusturulmesi-hakkinda-genelge

33a 50d Farkı

ÖYP ile atanan araştırma görevlileri atandıkları üniversitelere 33a olan devamlı kadro ile atanırlar. Böylece yurt içinde doktora eğitimini tamamladıktan sonra üniversitelerinde doktora sonrası çalışmaya kesintiye uğramaksızın devam edebilirler.

50d ise üniversitelerin kendi adına aldıkları araştırma görevlilerine verdikleri kadrodur. 33a kadrosundan tek farkı yüksek lisans ya da doktora bittiğinde araştırma görevlisinin üniversite ile ilişiğinin kesilmesidir. Kişi ilişik kesilmesi sonrası bir akademik pozisyona başvurur ve kabul alması halinde üniversitede bir unvan ile çalışmaya dönebilir.

ÖYP ile atanan araştırma görevlilerine 33a kadrosu verilmesinin doğru ya da yanlış olmasını tartışmam. Bu devletin kararıdır. Lakin, ÖYP programı başlayıp kişiler özlük haklarını değerlendirdikten sonra programa başvurup kabul aldıktan sonra kuralları değiştirmek oldukça yanlış. Sonuçta bu özlük hakları olmasaydı ÖYP programına başvurmayacak birçok kişi vardı. Ben oyunun kurallarının başta belirlenmesi taraftarıyım.

Akademik Personel Kalitesi Olarak ÖYP'nin Karnesi

ÖYP programı kapsamında araştırma görevlisi yerleştirmeleri ALES, dil ve okul puanlarının belirli yüzlerle alınması sonucunda oluşan puana göre yapılmaktadır. Kim puan olarak yüksek puana sahipse kadrolara yerleşmektedir. ÖYP kapsamında 2015 yılında yapılan alımlar hariç mülakat yapılmamıştır. Dolayısıyla programa giren adaylar tarafsız bir elemeden geçirilerek alınmıştır. Belki de (bence öyle, sizcesini bilemem) Türkiye tarihinde yapılan en tarafsız araştırma görevlisi ve akademik personel alımı olmuştur. Programa kabul edilen kişiler, kendi gözlemim, genel olarak akademik alana istekli kişilerden oluşmaktadır. Tabi ki bırakan, layık olmayan kişiler bu program kapsamında bir yerlere yerleşmiş olabilir, lakin bu yüzdenin şimdiye kadar uygulanan politikalar arasında en düşük yüzdeye sahip olduğunu düşünmekte ve gözlemlemekteyim.

Bu şekilde tarafsız bir şekilde yapılan alımın birilerinin ya da bir grubun tarafına kaydığını düşünmek oldukça yanlış bir yaklaşım. Devlet buna göre suçlu olan kişileri program kapsamına almaz, isterse mülakat koyar. Devlet, ülkesinde her şeyi yapmaya muktedirdir. Sonrasında çıkıp bir grubu bahane ederek tüm programı alaşağı etmek çok yanlış bir tutumdur. Bu yapıldığında da ÖYP ve geldiği ruh tamamen bitmiş demektir.

Temel Bilimlerde Doktora Yapmak İsteyen Hekimler

Artık ÖYP olmadığına göre temel bilimlerde doktora yapmak isteyen hekimler üniversiteler tarafından açılacak 50d yani cari usül kadrolara başvurabilirler. Diğer yandan doktora yapmak istediğiniz bölümle görüşüp, doktorayı araştırma görevlisi olarak yapma isteğiniz varsa bölüm başkanı ile görüşüp size kadro açması isteğinizi iletebilirsiniz. Bölüm başkanı var olan kadroları sorgulayarak belki de 50d kadrosu açtırabilir. Siz de yapılacak genel alıma başvurarak değerlendirme kriterlerine göre üst sırada iseniz kabul alabilirsiniz. Genelde temel bilimlere ve doktora hekimlerimiz tarafından ilgi az olduğu için pek kimse ile yarışmayacağınızı söyleyebilirim.

Son Olarak

ÖYP programı rafa kalkmanın ötesinde tamamen bitmiştir. Belki de gelecekte farklı adlar ve benzer konseptler çerçevesinde reenkarne olabilir.

Özlük haklarına bakarak ÖYP programına dahil olmuş araştırma görevlilerine çok yazık edilmiştir. Oyun sırasında oyunun kuralları değiştirilmiştir.

Suçun şahsiliği esastır. Suçlular bizzat cezalandırılmalıdır. Ama bazı suçlular yüzünden ülkemizin geleceğine çok faydalı olan ÖYP programı ve program katılımcıları toptan cezalandırılmamalıdır / cezalandırılmamalıydı.

Temel bilimlerde araştırma görevlisi olarak doktora yapmak isteyenler bundan sonra 50d kadroları takip edebilirler.

Kariyerinizde başarılar dilerim.

31 Ağustos 2016 Çarşamba

Yüksek Lisans ve Doktoraya Kavramsal Yaklaşım

Tıp camiası olarak yüksek lisans ve doktora kavramlarına biraz yabancıyız. Var ise yok ise TUS ile tıpta uzmanlıkla ilgileniyoruz. Yüksek lisans ve doktora konusunda biraz daha bilgi kazanmak ve bu kavramları tam anlamıyla yerli yerine oturtmak için yazmaya başlayayım.

Yüksek Lisans (YL)

Yüksek lisans, bir lisans öğretimine dayalı, eğitim - öğretim ve araştırmanın sonuçlarını ortaya koymayı amaçlayan bir yükseköğretim şeklinde tanımlanmaktadır. Yüksek lisansın birçok çeşidi vardır: Tezli veya tezsiz, örgün veya ikinci öğretim veya uzaktan öğretim. Bu kavramları açıklayalım.

Öncelikle tezli ve tezsiz yüksek lisans farkına değineyim. İsimlerinden de belli olduğu gibi tezli yüksek lisansta tez yazılması zorunludur. Diğer yandan tezsiz yüksek lisansta öğrenciler tezden daha hafif olan proje ödevi ile mezun olurlar. Tezli YL iki dönem ders, iki dönem de tez olmak üzere toplamda 4 dönem ve 2 senede ideal olarak biter. Tezsiz YL ise sadece ders dönemlerinden oluşur ve toplamda 2 ya da 3 dönemde ideal olarak biter. Yüksek lisans için, tezli ya da tezsiz olsun fark etmez, toplamda en az 10 ders alınmalıdır ve 3 yıl içerisinde bitirilmelidir. 3 yıl içerisinde yüksek lisansını tamamlayamayan adayların yüksek lisansla ilişiği son YÖK kararı doğrultusunda kesilir.

Tezli YL kabul için ALES ve dil puanı zorunluluğu vardır. Diğer yandan tezsiz YL için ALES ve dil puanı zorunluğu yoktur. Tezli YL kadroları genelde birkaç adet olurken, tezsiz YL kadroları daha çok olmaktadır (bunun nedenine birazdan değineceğim). Tezli YL YÖK'ün katkı payı kararı doğrultusunda öğrencilerden para alınmamaktadır. Kişi aynı anda sadece tek bir YL programında kayıtlı ise herhangi bir katkı payı ödemez. Diğer yandan tezsiz YL programları ücretli olmaktadır. Ücretleri devlet üniversitelerinde 5.000 tl civarında iken, özel üniversitelerde toplamda 50.000 tl düzeyine kadar çıkabilmektedir. Tezli YL sonrası aynı alanda doktoraya devam edilebilirken, tezsiz YL sonrası doktoraya devam edebilme YÖK'ün birkaç yıl önce aldığı kararla kaldırılmıştır. Örneğin, sosyoloji dalında tezsiz YL yaptıysanız sosyoloji doktorasına ya da işletmede tezsiz YL olan MBA (master of business administration) yaptıysanız işletme doktorasına bu karar değişmediği sürece başlayamazsınız.


Gelelim tezli ve tezsiz YL arasındaki felsefe farklılığına: Tezli YL genelde akademik amaçlarla yapılır. Bir alanda akademik olarak devam etmek istiyorsanız tezli YL yapmayı seçersiniz (tabi biz tıpçılar kendi alanımızda YL ihtiyaç duymamaktayız). Diğer yandan tezsiz YL konuyla ilgili alanda bir formasyon bir eğitim ve nosyon kazanmak için yapılır. Tezsiz YL sadece ders alınmasının ve tez olmamasının nedeni budur. Örneğin, hastanede başhekim olmak isteyen bir tıp doktorunu düşünelim. Sağlık yönetimi alanında tezsiz YL yapması yeterlidir. Çünkü doktorun amacı sağlık yönetimi alanında akademik olarak devam etmek değil, sağlık sektöründe yöneticilik yapacağı bir pozisyon için eğitim almak ve nosyon kazanmaktır. Bunun için de tezsiz YL biçilmiş kaftandır. Diğer yandan doktorumuz tıp fakültesinden mezun olmuş ve uzmanlık olarak sağlık yönetimi alanına gönül vermiş olsun. Sağlık yönetimi alanında doğrudan doktoraya kabul alabiliyorsa doktoraya, alamıyorsa tezli bir YL programına başlaması yerinde bir hareket olur. Böylece akademik kariyer basamaklarını çıkmaya devam edebilir.

Tezli YL amacı akademik ilerleme olduğu için tezli YL kadroları birkaç adetle sınırlı kalmaktadır. Diğer yandan bir alanda eğitim ve nosyon kazanmak isteyenlerin sayısı daha çok olacağı için tezsiz YL kadroları en az 5 - 10 olmakla birlikte 40 - 50 gibi sayılara bile ulaşabilmektedir. Bundan dolayı akademik ilerleme düşünmeyenlerin tezsiz YL programlarına başvurmaları ve akademik olarak ilerlemek isteyenlerin kadrolarını doldurmamaları yerinde olacaktır.

Gelelim yüksek lisans programlarındaki örgün öğretim, ikinci öğretim ve uzaktan öğretim farkına: Tezli YL programları örgün öğretim olarak verilmektedir. Yani hafta içi günlerinde ve mesai saatlerinde dersler yapılmaktadır. Tezli YL için hafta içi günlerinizden en az 1 ya da 2 günü ayırmanız gerekmektedir. bu programlar örgün öğretim olduğu için sadece tezli YL kayıtlı öğrenciler katkı payı ödememektedirler. Diğer yandan tezsiz YL programları genelde ikinci öğretim ya da uzaktan öğretimle verilmektedir. İkinci öğretim programların dersleri hafta içi günleri akşam saatlerinde ya da hafta sonları verilmektedir. Uzaktan öğretimde ise dersler yine aynı saatlerde ama bilgisayar üzerinden online olarak verilmektedir. Açıköğretim statüsünde yüksek lisans bulunmamaktadır. Tezsiz YL dersler ikinci öğretim ve uzaktan öğretim olarak işlendiği için öğrenciler yüklü miktarda katkı payı ve öğrenim ücreti ödemektedirler.

Yüksek lisans sonrası, tezli veya tezsiz fark etmez, kişiler M.Sc. (master of science) veya bilim uzmanlığı derecesi kazanırlar. Bazı dalların kendine özgü isimleri vardır. Tıpkı MBA (master of business administration), MHA (master of health administration) ya da MPH (master of public health) örneklerinde olduğu gibi.

Doktora

Doktora ise beş yıldan kısa süre lisans eğitimi alanların yüksek lisanstan sonra, beş sene ve üzeri eğitim alanların (tıp, veterinerlik, dişçilik ve eczacılık) kendi alanlarında yüksek lisansa gerek olmadan kabul edildiği, ders  ve tez döneminden oluşan, yaklaşık 4 sene süren eğitim olarak tanımlanmaktadır. Doktorayı bitirenler PhD (doctor of philosophy) veya bilim doktoru unvanı alırlar.

Doktora ideal olarak 4 dönem ders, 4 dönem tez dönemi olmak üzere 8 dönem ve 4 sene sürer. YÖK'ün yakın zamanda aldığı karara göre 6 sene içerisinde kayıt oldukları doktora programlarını ve 3 yıl içerisinde yüksek lisans programını bitiremeyenlerin programla ilişikleri kesilir. Daha öncesinde yüksek lisans ve doktora programlarına kayıtlı olanları için bu süre 2016 Nisan ayından hesaplanır. Yani halihazırda 2016 Nisan öncesi YL ve doktoraya kayıtlı olanların, ne zamandır devam ettiklerine bakılmaksızın, sırasında 3 ve 6 seneleri Nisans 2016 itibariyle başlatılıyor.

Doktora programlarında YL programlarında olduğu gibi ayrımlar yoktur. Tük doktora programlarında örgün öğretim olarak hafta içlerinde ve mesai saatlerinde dersler işlenir ve tez yazmak zorunludur. Doktoranın amacı bir alanda akademik olarak bilimsel araştırma ve ders verme yetkinliğine erişmektir. Akademik eğitim sürecinin son noktasıdır. Doktora sonrası kişiler "artık ders verebilir" konumuna gelebilmektedir.

Doktoraya özgü süreçlerden birisi de yeterlilik sınavıdır. 2 yıl 4 dönemde ideal olarak ders dönemini tamamlayan doktora öğrencileri tez dönemine geçebilmek için alanlarında yeterlilik sınavını vermek zorundadırlar. Yeterlilik sınavında, kişinin aldığı ya da alamadığı derslere bakılmaksınız, alanından her konuyla alakalı soru sorulabilir. Yeterlilik sınavını geçen doktora öğrencisi alanında yeterli bilgiyle donanmış olarak kabul edilir.


Doktora tezinin yüksek lisans tezine göre daha ileri, daha komplike ve daha kapsamlı olması beklenir. Doktora tezinde amaç literatüre yeni bir şey katmaktır. Literatürü tekrar eden tezler zayıf olarak kabul edilir. Tez savunmasını yapan kişi doktorasını almaya hak kazanır. Doktoranın tıpta uzmanlıkta bu noktada bir farkı vardır. Tıpta uzmanlık süreci başlanılan zamandan tam olarak eğitim süresi sonunda bitmek durumundadır. Uzmanlık 3 4 ya da 5 sene ise başlanılan zamandan bu süre zarfı sonra uzmanlık tez ve yeterlilik sınavı ile biter. Doktorada ise zorunlu bir bitirme süresi 6 yıl haricinde yoktur. Kişi derslerini aldığı, yeterlilik sınavını verdiği ve tez savunmasını yaparak tezini bitirdiği anda doktorası biter. Bu süreç 3 yıla kadar indirilebilir. Tez savunması yapılıp akademik jüriden kabul alındığı anda kişi doktora derecesine kavuşur.

Doktora yapıldığı alanla alakalı bilimsel, akademik ve araştırma sürecidir. Doktora yapanlar alanlarında istekli ve adanmış kişilerdir / kişiler olmalılardır. Bazı tıp doktorları askerlik görevinden kaçmak adına doktoraya başlamakta; isteklilik ve adanmışlıktan uzak bir şekilde doktora programında yer kaplamaktadırlar. Ülkemizde askerlik görevinin zorunluluğu ve biz tıp doktorlarına kısa dönem hizmetin bile olmayışı tıp doktorlarını bu çözüme itmektedir. Bu yönden kısmen bu hareket anlaşılabilir. Yine mümkünse yapılmaması en iyisidir. Çünkü öğretim üyeleri doktoraya öğrenci kabul ederken mümkün oldukça istekli ve adanmış adayları seçme, askerlik ve sırf akademik titr için başvuranları eleme gayretindedir.

Dikkat edilmesi gereken birkaç husus (Do ve Don't kısmı)

Şu anda YÖK kararı ile örgün öğretim lisans, yüksek lisans ve doktora programlarında okuyan öğrencilerden katkı payı alınmamaktadır. Diğer yandan aynı anda birden çok programa kayıtlı iseniz son kayıt yaptırdığınız 2. program için katkı payı ödersiniz. Örneğin, tıp fakültesinden mezun oldunuz. Fizyoloji alanında doktora yapıyorsunuz. Bunun yanında açıköğretimden sağlık kurumları işletmeciliği okumaya karar verdiniz. Normalde sadece açıköğretim bölümü okurken vermeyeceğiniz katkı payını ödersiniz.

Naçizane tavsiyem, bir alanda akademik olarak ilerlemek amacında değilseniz tezli YL yapmayın. Çünkü tezli YL akademik ilerleme içindir. Amacınız akademik ilerleme değil de, alanda eğitim almak ve nosyon kazanmak ise tezsiz YL yapın. Akademik ilerleme amacında olmamanıza rağmen kabul alacağınız tezli YL akademik ilerleme amacında olan başka birisini engelleyecektir. Çünkü tezli YL kadroları genelde birkaç adetle sınırlı iken, tezsiz YL kadroları 40 - 50 adete kadar çıkabilmektedir, genelde en az 5 - 10 adet olmaktadır.

Yakınlarda çıkan bir YÖK kararı ile aynı anda birden fazla tezli YL, doktora veya aynı anda hem doktora hem YL yapılması yasaklanmıştır. Kişi aynı anda ya bir tezli YL ya da doktora yapabilir. Diğer yandan bu programların yanında tezsiz YL programlarına kayıt olunmasında bir sakınca görülmemiştir. Yani kişi aynı anda en fazla tezli ve tezsiz YL programını ya da doktora ve tezsiz YL programını götürebilir. Ayrıca istediği kadar tezsiz YL programına kayıtlı olabilir.

Gerek yüksek lisans gerek ise doktora dereceleri alanda eğitim, nosyon kazanma, araştırma ve bilimsel derecelerdir. Bazı tıp doktorları sırf PhD ya da M.Sc. gibi dereceler adına programlara başlamaktadırlar. Çok acıdır ki, bunun için en kolay derece getiren programlar araştırılmaktadır. Oysa ki, yüksek lisans ya da doktoraya başlarken kolaylık ya da zorluk değil, kişisel ilgi ve merak ön plana çıkmalıdır. Kişi tutkulu olduğu ve mümkünse bir ömür kafa yormak istediği alanda yüksek lisans ya da doktora yapmalıdır. Sırf derece için en aç eforla doktora veren (bazı yerlerde anatomi, bazı yerlerde ise tıp tarihi ve etik) bölümler ve buralara kaydolan doktora öğrencileri doktoranın ruhunu anlayamamış, bir ömür de o felsefeye ulaşamayacak kişilerdir.

Sonuç

Tıp öğrencileri ve tıp doktorları arasında en çok bilinen akademik süreç tıpta uzmanlık eğitimidir. Bunun yanında birçok yüksek lisans ve doktora eğitimleri bulunmaktadır. Tıp öğrencilerinin ve tıp doktorlarının kariyerlerini daha iyi planlayabilmeleri için mümkünse daha tıp fakültesi sıralarından itibaren yüksek lisans ve doktora gibi akademik imkanları da bilmeleri gerekmektedir. Böylece herkes kariyerini daha bütüncül, kesin ve ayrıntılı şekilde planlayabilir.

Hayat tıp doktorları için bir öğrenme maratonudur. Bu süreçler de bu maratonun ayrı bölümlerini oluşturmaktadır. Kariyerinizi ve eğitimsel süreçlerinizi daha iyi planlama noktasında başarılar dilerim.