25 Temmuz 2012 Çarşamba

Türk Hekimleri İçin Doktoranın Geleceği ve Geleceğin Doktoraları


Türk hekimleri için doktora, aslında hem eski hem de yeni bir kavram. En eski tarihlerden beri, çok yaygın olmasa da, doktoralı hekimlerimiz az da olsa vardı. Şimdilerde ise yaygınlaşmaya başlıyor ve daha da yaygınlaşacak.

Türkiye'de hekimler arasında doktoranın yaygınlaşmamasının sebebi, dünya genelinde doktora ile yapılan bölümlerin Türkiye'de "uzmanlık" kisvesi altında verilmesi. Örneğin Fizyoloji, Histoloji ve Embriyoloji, Anatomi, Biyokimya, Mikrobiyoloji,... gibi tıbbin temel bilimleri dünyada doktora yani PhD ile alınan dallardır. Türkiye'de ise her ne kadar bu alanların doktora seçenekleri olsa da "uzmanlık" şekilinde var ve özellikle devlet tarafından "uzmanlık" yoluna bir teşvik var. Bu teşviki de şuradan anlıyoruz ki; bir biyokimya uzmanı laboratuvar açabiliyorken, hastanelerin biyokimya tahlillerinde imza yetkisine sahipken Biyokimya alanında doktora yapmış bir hekim laboratuvar açma hakkına ve imza yetkisine sahip değildir. Buradan anlıyoruz ki doktoralı bir hekime akademi haricinde pek bir alan bırakılmamıştır. Bundan dolayı da hekimler, uzmanlık yolunu kullanagelmişlerdir. Bana sorarsanız "bu uzmanlık işi nereden çıktı?" diye, şöyle düşünüyorum: Devlet, öyle bir uzman yetiştirelim ki sadece bize bağlı olsun, bizden başka bir yerde çalışma imkanı bulamasın diye düşündü ve temel tıp bölümlerinde bu uzmanlıkları getirdi. Çünkü dünyanın her yerinde (3. dünya ülkesi olmayan dikkate değer ülkelerin hepsinde) bu iş doktora yani PhD yoluyla yapılırken Türkiye'de sadece Türkiye Cumhuriyeti'nin tanıdığı "uzmanlık" şeklinde yapılıyor. Sonrasında bu uzmanlıklara sahip Türk hekimleri, gittikleri ülkelerde doktora derecesine sahip olmadıkları için bu işi akademik ve araştırma düzeyinde yapan biri olarak değil de kendi ülkesinde bu işi uygulayan insan olarak addediliyorlar ve uluslararası saygınlıkları ve bağlantıları sekteye uğruyor. Yani Allah aşkına, Fizyoloji uzmanı nedir? Devlet, uzmanlığını bitiren Fizyoloji uzmanlarına bir mecburi hizmet yeri bulup atayabilmek için akla karayı seçmektedir. Fizyoloji uzmanlarının çoğu yeni açılan üniversitelerde mecburi hizmet yapmaktadır. Yok her kan merkezinde fizyoloji uzmanı olmalıymış da tarzında söylemler. Türkiye'de Kızılay da dahil kan merkezlerinde fizyolog bulunduğu muhaldir. Durum diğer bölümler olan Anatomi ve Histoloji ve Embriyoloji için de farklı değildir. Sonuç olarak devlet, uzmanlık sürecini bitirdiği anda kendisine muhtaç, kendisinden başka kapıya resmi olarak başvurma salahiyeti olmayan, mecburi hizmet yükümlülüğüyle donattığı uzmanlar yetiştirmektedir.

İthamlarım ağır ithamlardır ama bunların örnekleri mevcut. Bir halk sağlığı hocam halk sağlığı alanında uzmanlık yapıp doçent ve profesör düzeyine gelmesine rağmen, primer alanı farklı olup yanında halk sağlığı doktorası da yapmış olan eşi ile yurtdışında aynı yere başvururlar ve doktoralı olan eşi kabul alır, kendisi kabul alamaz. Gerekçe ise halk sağlığı uzmanlığının bulunduğu ülkede bir "uygulayıcı" olarak hizmet verdiği, vermesi gerektiği, doktoranın ise uluslararası bir akademik ve araştırma titri olduğu, uluslararası bir araştırma pozisyonunda doktoralı olan birisini görmek istemeleridir. Türkiye içerisinde doktora ile uzmanlık arasındaki fark bu kadar belli olmasa da, uluslararası camiada sınır çok keskin çizgilerle bellidir. Uluslararası camiada uzmanlık sonrası isterseniz doçent ve profesör olun, o ülke içerisinde belirlenen sınırlarla yükümlü olan bir "uygulayıcı"sınız ve akademik ve araştırma açısından tıp fakültesi mezunu düzeyindesiniz. Malesef ki dışarıdaki algı böyle.

Son Yıllarda Türkiye'nin Yaşadığı Değişim

Son yıllarda 2 önemli değişiklik oldu bu kapsamda: 1- TUS kapsamından bazı bölümlerin çıkartılması, 2- ÖYP sisteminin getirilmesi.

Son birkaç TUS'tan beridir Anatomi, Fizyoloji, Histoloji ve Embriyoloji ve Farmakoloji TUS kapsamında kontenjan açmıyor. Neden ise TUS'ta istediği puanı alamayanların tampon tercih olarak (yani mecburi hizmete gitmeden, maaşını alarak, bir dahaki TUS'a hazırlanma amaçlı) hekimlerin bu dalları yazması. Böylece bu temel bilimlerin puanları aşırı yükselmekte, bu bölümleri hakikaten isteyenlerin bölümlere girmeleri çok zorlaşmakta ve seneler boyunca bu bölümler uzman yetiştirememekteydi. Artık bu bölümler TUS kapsamında asistan almıyor. İsteyenler bağımsız olarak veya ÖYP kapsamında bu bölümlerde doktoraya girebiliyor. Böylece bu bölümleri hakikaten isteyenlerin önü açılmış oldu, dünya ile entegre şekilde PhD sahibi uzmanlar yetişmiş olacak ve programdan mezun olanların daha efektif şekilde akademik ortamlara yerleştirilmeleri sağlanmış olacak. Bu bölümler TUS'ta beklediği bölümleri kazanamayanlara bekledikleri bölümleri kazanmaları için bir ortam sağlayan dallar haline gelmeyecek.

Doktoranın Türkiye'deki Geleceği

Ülkemizde tıp, giderek daha da profesyonelleşiyor. Bu bağlamda da dünya ile entegrasyonu artıyor. Bence ileride, gelişmiş dünya ülkelerinde doktora yoluyla yapılan bölümler bizde de doktora yoluyla yapılmaya başlanacak. İlk planda Anatomi, Fizyoloji, Histoembriyoloji ve Farmakoloji, uzmanlık kapsamından alındı ve sadece doktora yolu bırakıldı. Bence ileride Biyokimya, Mikrobiyoloji, Halk Sağlığı gibi diğer ülkelerde doktora ile yapılıp bizde hala uzmanlığı olan dallar da doktora yoluna dönecek. TUS kapsamından sadece yukarıda saydığımız 4 bölüm çıkartılmasına rağmen ÖYP kapsamında bu 4 bölüme ek olarak Mikrobiyoloji, Biyokimya ve Halk Sağlığı da kontenjan açmaktadır. Oysa ki,bu bölümler TUS kapsamında asistan alıyor, denilerek ÖYP kapsamına sokulmayabilirlerdi. Lakin ÖYP kapsamına girmeleri yakın gelecekte olmasa da ilerde bu bölümlerde de köklü bir değişim yapılacağının göstergesi. Ayrıca klinik araştırmalara yönelen birçok akademisyen hekim, primer dalının yanında çeşitli doktoralara yönelecek. Lakin uluslararası düzeyde MD PhD kavramı çok saygın bir kavram. Geleceğin ne göstereceğini göreceğiz.

Şu ana kadar değişim açısında primer bölümü olarak doktora dallarından birisini düşünenlere değindim. Bir de primer dalının yanında doktora derecesi almak isteyen hekimler olabilir. Eskisi gibi hekim sıkıntısının yaşanmadığı ve birçok uzmanın piyasaya çıktığı günümüzde diğer meslektaşlardan ayrılmak için ya da akademik açıdan daha derinlere inmek için ya da tamamen merak nedeniyle doktora yapmak isteyen birçok hekim olacaktır ve olmalıdır da.

Hekimler, gerek primer dallarına uygun ve primer dallarını tamamlayıcı gerek de primer alanlarından bağımsız olarak tamamen merak ve ilgilerine göre ek olarak doktora da yapabilirler. Bunlara biraz değinelim:

Primer Dala Uygun Doktoralar

Primer dalı desteklemek ve mesleki açıdan laboratuvar düzeyine inmek açısından doktora sahibi olmak çok önemlidir. Hekimlerin akademik yaşamlarını daha derinlere indirmeleri için, diğer meslektaşlarından ayrılmaları için bazı doktoralar bire birdir. Örneğin;
- Bir romatolog, immünoloji doktorası
- Bir onkolog, moeküler biyoloji ve genetik doktorası
- Bir infeksiyon hastalıkları uzmanı, mikrobiyoloji doktorası
- Bir infeksiyon hastalıkları uzmanı, immünoloji doktorası
- Ülseratif kolit gibi bir immün sistem hastalığıyla ilgilenen bir gastroenterolog, yine immünoloji doktorası
- İn vitro fertilizasyon ile ilgilenen kadın doğum uzmanları, histoloji ve embriyoloji doktorası
- Halk sağlığı ile ilgilenen göğüs hastalıkları uzmanları ya da birçok diğer uzman, halk sağlığı doktorası
- Halk sağlığı uzmanları ve doktoralıları, sağlık yönetimi doktorası
- Bir patolog, moleküler biyoloji ve genetik doktorası
- Bir patolog, histoloji ve embriyoloji doktorası
- Bir nörolog ya da psikiyatr, nörobilimler doktorası ya da nörobilimler direkt olarak yoksa fizyoloji doktorası yapabilir.
Ve uzatabileceğimiz birçok uzmanlık/doktora kombinasyonu yapılabilir.

Yapılabilir yapılmasına ama tüm bu çabalar sizin akademik derinleşmenize ve mesleki tatmininize etki eder. Bunun ötesinde bir şey beklemek hayal olmasa da muhal olur. Onu da şuradan anlıyoruz ki: Amerika'da patoloji ihtisası yapmış, üzerine de "histoloji ve embriyoloji" ve "moleküler biyoloji ve genetik" doktoraları yapmış bir Türk bilim adamı, milli duyguları nedeniyle Türkiye'ye dönmeye karar verir. Türkiye'ye geldiğinde üniversiteler çok kalifiye olduğu için (diğer hocalar bu akademik kariyerin altında ezileceklerinden) kendisini istemez, isteyen ve istemeyen üniversitelerde de zaten istediği laboratuvar ve araştırma imkanlarını bulamaz. Devlet ise kendisine uzun bir denklik süreci ve yoğun evrak derdi çekmesi karşılığında basit bir devlet hastanesinde patoloji uzmanlığı imkanından ötesini sunmaz. Böyle kalifiye ve milletimizden olan bir insan Türkiye'de tutunamaz ve geri Amerika'ya döner. Bugün vatandaşı dahi olmayanları, sadece diploması ve dil bilmesi şartları dışında başka hiçbir şart koşmadan sorgusuz sualsiz ülkeye kazandıranlara! duyrulur.

Primer Dal Haricinde Yüksek Lisans ve Doktora İmkanları

Bir hekim primer dalı ne olursa olsun yanında istediği bir doktorayı yapabilir. Örneğin bir hekim, tıp tarihine, tıp etiğine ve deontolojiye ilgi duyuyor olabilir. Diğer yandan da bu dalı primer dalı olarak yapmak istemiyor da olabilir. Bir yandan primer dalı ile meşgul olurken diğer yandan da tıp tarihi ve deontoloji dalında doktora yapabilir ya da doktora haricinde de çalışmalarda bulunabilir. Herkes, ilgisine yönelik, istediği bir doktora seçip yoluna devam edebilir.

Bir de tıp harici yüksek lisans ve doktoralar var. Özellikle sağlık alanında yönetici olmak isteyen hekimler işletme yüksek lisansı (MBA), sağlık yönetimi yüksek lisans ve doktora programlarından istifade edebilirler. Sağlık yönetimi mevzusu açılmışken şunu da söylemek lazım ki. Hekimler muhakkak içlerinden yönetici çıkartmalıdırlar. Yoksa yakın zamanda başımıza tıptan anlamayan işletme mezunları getirilebilir. Bundan dolayı "yönetim" alanına ilgi duyanlar işletme ya da daha spesifik olarak sağlık yönetimi alanında yüksek lisans ve doktora imkanlarını değerlendirebilirler. Sağlık yönetiminde yüksek lisans da yapabilirler, 6 yıllık bir okul mezunu oldukları için direkt olarak doktora programına da başlayabilirler (İstanbul Üniversitesi'nden Prof. Dr. Haydar SUR ile görüştüğümde tıp mezunlarını direkt olarak doktoradan başlatabildiklerini söylemişti, yani bu iş biraz da anabilim dalının inisiyatifine kalmış durumda).

Onun yanında isteyenler tarih, psikoloji, felsefe gibi ilgi duydukları paramedikal alanlarda da formasyon kazanabilirler.

Yani akademi ve eğitim derya deniz. İsteyenler istediklerini aramak suretiyle bulacaklardır.

4 yorum:

  1. Merhaba. Türkiye'de Biyokimya/Mikrobiyoloji bölümlerinde PhD yapan birinin imza yetkisi alabilme ve MD uzmanlığı için denklik sınavı gibi bir seçeneği var mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar.

      Sorunuza anladığım kadarıyla cevap vermeye çalışayım.

      İmza yetkisi derken biyokimya ya da mikrobiyoloji uzmanlarının imza yetkisi veya laboratuvar açma yetkisinden bahsediyorsanız PhD olanların böyle bir yetkisi yok.

      MD olmak için tıp fakultesi bitirmeyenler tıpta doktora da yapsa MD olamazlar.

      Eğer tıpta uzmanlık yetkisi için denklik sınavı dıyorsanız böyle bir denklik sınavı yok. Biyokimya ya da Mikrop uzmanı olabilmek ve yetkilerini kazanmak için TUS ile bu bölümlere girip bitirmek ve uzman olmak gerekiyor.

      İşte PhD akademik bir derece. Çok yetki beklememek gerekiyor.

      Akademik hayatınızda basarılar dilerim.

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    3. Evet laboratuar acma yetkisinden bahsediyorum. Ben tıp fakültesi mezunuyum hocam. Su anda da PhD yapıyorum. Bu yuzden sordum. Bu yetkinin önceden var olduğunu duydum. Su an için böyle bir imkan yok demek ki.
      Yurtdışında Mikrobiyoloji yada Biyokimyada uzmanlık yapanların Türkiye'de denklik alabilmesi için boyle bir denklik sınavı olmaması kötü olmuş?
      Çünkü sizin dediginiz üzere bu bölümlerin yurtdışında sadece PhD doktorları var.
      Eğer boyle bir sınav olsaydı denklik sınavına tıp fakültesi mezunu olup Türkiye'de PhD yapanlar da girebilirdi.
      Yardımınız için teşekkür ederim.

      Sil