Değerli arkadaşlar hepinize merhabalar.*
Türk tıbbının iki büyük ekolü olan Hacettepe ve İstanbul tıp (Çapa) fakültelerinden bahsedeceğim. Diğer fakülteler bu ekollerden doğmuştur. Diğer tıp fakültelerinden kimisi yeni yeni kendi ekolünü şekillendirmektedir, kimisi kimlik bunalımı yaşamakta daha kendi ekolünü oluşturamamıştır, kimisi de hala bu fakültelerin taklitleri ve kopyası şeklinde devam etmektedir.
Ekol Olmak Nedir?Önce sözlük anlamından başlayalım. "Ekol" kelimesi Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğe göre "Bir bilim veya sanat kolunda ayrı nitelik ve özellikleri bulunan yöntem veya akım, okul" manasına gelmekte. Etimolojik olarak ise:
~ Fr école okul, sanat veya düşünce akımı << Lat schola okul ~ EYun sχolḗ σχολή 1. dinlenme, işten geri durma, çalışmak zorunda olmama, 3. ilim, okul < HAvr *seǵʰ- geri durma, dinme
Not: İng school biçimi Latinceden alınmıştır. Karş. YTü okul.
Nişanyan Etimolojik Sözlük
Ülkemizdeki diğer en güçlü ekol ise Hacettepe Tıp Fakültesi'dir. 1967 yılında görece yeni tarihte kurulmuş bir fakültedir. Aslından Hacettepe'den önce 1945 yılında Ankara Tıp Fakültesi, 1955 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1963 yılında Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 1966 yılında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi kurulmuştu. Peki daha sonraları kurulan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bunlardan daha önde bir ekol yapan neydi? Aslında ilk başında Hacettepe Tıp Fakültesi'nin orijini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne bağlı çocuk hastanesidir. Prof. Dr. İhsan Doğramacı ve yanına aldığı vizyoner öğretim üyeleri ile Ankara Tıp Fakültesi'ne bağlı çocuk hastanesi Hacettepe Üniversitesi'nin ve Tıp Fakültesi'nin öncüsü olmuş ve bugün ise büyük bir üniversite halini almıştır. Aslına bakarsanız Hacettepe Tıp Fakültesi'nin kökeni Ankara Tıp Fakültesi'dir, oradan ayrılmadır. Hacettepe'nin İhsan Doğramacı, Nusret Fişek, Doğan Karan gibi kurucu hocaları İstanbul Tıp ve Ankara Tıp mezunudur. Buna rağmen bu vizyoner hocaların vizyoner yönetimi sayesinde Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi bugün orijin aldığı fakülte olan Ankara Tıp Fakültesi'ni geçmiş ve daha belirgin bir ekol halini almıştır. Hacettepe ise kurulma aşamasından bu yana modern ekolü ve Amerikan tıp fakültesi ekolünü temsil eder.
Eğitim Anlayışı
Eğitim anlayışı açısından bu iki fakülte arasında önemli farklar vardır. Çapa genel olarak öğrencisini sıkmayan, klinik ağırlıklı bir eğitim vermektedir. Hacettepe ise öğrencisi sıkan, bilimsel ve temel bilimler ağırlıklı bir eğitim vermektedir. Bundan dolayı Çapa'da okuyan bir öğrenci bilgisini kendisi şekillendirebilmekte, standart olmayan bir bilgiyle mezun olabilmektedir. Bundan kastım öğrencinin bir konuda çok iyi ya da zayıf, bilgili ya da bilgisiz olabilmesidir. Yani eğitimin genel bir standardı yoktur.
İki ekolün eğitim anlayışı iki fakültenin hocalarından alıntılarla anlatmaya çalışacağım. Bir gün Çapa'da kadın doğum dersinde Prof. Dr. Abdullah Turfanda şöyle bir şey söylemişti: "Tıp eğitimi açık büfeye benzer çocuklar. Her şeyden yemeye çalışırsanız kusarsınız. Ondan dolayı ne yediğinize ve ne kadar yediğinize dikkat edin. Her şeyden yemeyin, seçerek yiyin."
Hacettepe'nin eğitim anlayışını ise şu anektodla anlatılabilir: Hacettepe Tıp'ın efsane hocalarından Prof. Dr. Çağatay Güler söyle demiştir: "Tıp öğrencisi Gastrointestinal Sisteme (GİS) benzer. Biz içerisine her şeyi atarız, o istediğini sindirir istediğini ise sindirmez." Bu söz de Hacettepe'nin eğitim anlayışını bize vermektedir. Hacettepe, öğrenciye gerekli olan her bilgiyi yüklemeye çalışmaktadır. İstediğini alacağını istediğini ise sindirmeyeceğini düşünmektedir. Bu düşüncenin yanlışı ise her şeyin atıldığında GİS sisteminin ishal olacağı, gerekmeyen şeylerin yanında gerekli şeylerin de sindirilemeden çıkartılacağıdır.
Çapa'nın eğitim anlayışının doğru ve güzel özelliği bilgiyi ve öğrenmeyi öğrencinin kapasitesine ve ilgi alanına bırakmasıdır. Böylece öğrenci sıkılmadan, ilgiyle istediği konuyu öğrenecek ve istediği konuda kendini geliştirecektir. İlgi alanında ve severek ilerleyen öğrenci ise fark yaratacaktır. Bunun sonucunda birçok başarılı klinisyen, hekim sanatkar ve Aziz Sancar gibi bilimsel öncüler ortaya çıkacaktır.
Hacettepe'nin eğitim anlayışının güzel özelliği öğrencilerini standart bir bilgi düzeyi ile mezun etmesidir. Kötü özelliği ise birçok mezununu bıktırması, sevdirmek yerine nefret ettirmesidir. Her şeyi GİS'ten aşağı atarsan sistem bozulur, ishal olur, gereksiz bilgileri bırak gerekli bilgileri bile sindirmez.
Normatif mi Diskriptif mi?
Bu iki kavram birbirinin karşıtıdır. Örneği etikte vardır: Normatif etik ve diskriptif (tanımlayıcı) etik. Diskriptif olanı, normatif ise olması gerekeni anlatır. Bu açıdan Hacettepe normatif ise, Çapa'da diskriptiftir. Hacettepe klinik ve eğitim sistemi olarak Amerikan sistemini almış ve güzel bir düzen kurmuştur. Bu düzende günlük olması gereken kadar hasta alınır, doktorlar öğlen arası yapar, doktor order yazdığında hemşiresi ve hastabakıcının bunu yerine getirmeme gibi bir şansı yoktur. Çapa'da ise aşırı miktarda, aslında bakılması gerekenden aşırı fazla hasta alınır polikliniklere, öğlen arası felan hak getire, akşam hasta kaçta biterse mesai o saatte biter. Sen order yaz ama nerede bulasın hemşireyi, hastabakıcıyı. Hastabakıcıları bulana aşk olsun.
Bu konuya Cleveland Kardiyoloji öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Tuzcu'yu örnek verebiliriz. Çapa'da kendisinin söyleşinde bulunma şansım olmuştu. Kendi ağzından dinledim. Kendisi tıp fakültesi mezuniyetini ve dahiliye uzmanlığını Çapa'dan alır. Türkiye'de uzman olarak birkaç yıllık hizmetin ardından Cleveland Clinic kardiyolojiye klinik tecrübe kazanmak ve sonrasında Türkiye'ye dönmek amacıyla gider. Burada imkanlar ve sistem Türkiye'nin aksine o kadar güzeldir ki, çok severek ve aşkla çalışır. Hiçbir şey kendisini durduramaz. O yıl yerli ve yabancı asistanlar arasında en başarılı asistan seçilir. Ve kendisine çok nadir yapılan bir şey yapılır ve Türkiye'deki dahiliye uzmanlığı kabul edilerek direkt olarak kardiyoloji yandalından başlatılır. Türkiye'de kardiyolojiye tıptan sonra direkt olarak girilebilse de ABD'de dahiliye sonrası yandal olarak girilebilmektedir. Bilenler bilir ,ABD'de ekseriyetle Türkiye'den alınan uzmanlıklar kabul edilmez ve tekrardan uzmanlık yapılması ondan sonra yandala başlanması istenir. Murat Tuzcu hocanın ender başarısı sonucu Kardiyoloji yandalına direkt kabulü olmuştur. Hoca da bunu Türkiye'de yaptığı uzmanlığa ve Elazığ'ın Maden ilçesinde 2 yıl yaptığı uzmanlık hizmetindeki imkansızlıklara bağlamaktadır. ABD'deki ABD vatandaşı asistanların en ufak şeyleri bile sorun yaptığını, şikayet ettiğini, kendisi ve geldiği şartlar için onlara sorun gelen şeylerin çok gülünç şeyler olduğunu söylemektedir.
Şehir Faktörü
Fakültelerin her özelliğinin yanında bulundukları şehirler de öğrencilerini ve mezunlarını etkilemektedir. İstanbul'da bulunan fakülte mezunları İstanbul nosyonu sayesinde daha sosyal yetişmektedir. Ankara'da ise sosyal aktiviteler ve olanaklar daha azdır, ekseriyetle bürokratik bir hava mevcuttur. Ankara mezunları sosyal yönden İstanbul mezunları kadar sosyal olmamaktadır. Hangi fakülte olduğunu geçtim İstanbul'da okuyan bir tıp öğrencisini İstanbul'un kendisi yetiştirir.
Reklam, Tanıtım, İnovatif Yapı ve Gelenekçilik
Hacettepe Üniversitesi devlet üniversitesi olmasına rağmen eski yıllardan beri reklamını ve tanıtımını yapan bir üniversitedir. Şu anda bazı devlet üniversiteleri reklamını tanıtımını yapsa da eskiden devlet üniversitelerinin reklam ya da tanıtım yapması pek görülen şeyler değildir. Örneğin İstanbul Üniversitesi reklam yapacak, gülerdi insanlar. Günümüzde ise ne olduğunuz değil, kendinizi nasıl gösterdiğiniz, denilen şekliyle ALGI daha da önem kazanmış durumda. Sanırsam 50 yıl gibi kısa bir sürede Hacettepe'nin bu hale gelmesinde reklam ve tanıtımların da büyük rolü var. Hacettepe'nin bu vizyonunun arkasında da vizyoner kurucuları var. İstanbul Üniversitesi ise bugün reklam ve tanıtım konusunda emekleme seviyesinde başlamasına rağmen eskiden beri geleneksel bir tavır sergilemekte. Kökleşmiş şeylerin değişmesi daha zor oluyor. İşte bu noktada Hacettepe'nin avantajı daha fazla. Kendisini bağlayan bir geçmişi yok, bu da fakülteye daha inovatif bir yapı kazandırıyor. Bu açıdan Hacettepe inovatif, Çapa ise daha gelenekçi diyebiliriz.
Örneğin Hacettepe, ülkemizde ilk ve yakın zamana kadar tek olan MD-PHD programını hayata geçirmiştir. Tıp öğrencilerinden 2. sınıfın sonunda seçilen öğrenciler aynı zamanda bir PHD programına başlayabilir ve tıp diplomasının (MD) yanında bilim doktorluğu (PhD) unvanını da aynı zamanda kazanabilirler. İki fakültenin de güzel yönlerini görmek lazım.
Bir dipnot. Bugünlerde en çok reklam yapan tıp fakültesi Koç Tıp. Daha herhangi bir malumata sahip olmayan lise mezunu ve müstakbel doktor adayları ise reklama kanıp Koç Tıp'ı ülkemizin en iyi tıp fakültesi sanıyorlar. Koç Tıp şu anda bilimsel ve araştırma ağırlıklı bir tıp eğitimi veriyor. Bununla da reklam yapıp övünüyor. Ama yıllar önce Çapa'ya gelip öğrencilerinin Çapa'da staj yapması için başvurmuşlardı, red cevabı almışlardı. Bunu kimse bilmez. Öyle olması gerektiği için mi araştırma ağırlıklı eğitim veriyorsunuz yoksa öğrencilere klinik eğitim verecek bir hastane ve hasta imkanınız olmadığı için mi? Yıllardır İstanbul'daki özel üniversite tıp fakültesi öğrencileri Yeditepe'sinden Bilim Üniversitesi'ne Çapa ve Cerrahpaşa acillerine takılırlar, bizler de öğretmek amacıyla yardımcı olurduk. Ondan dolayı özel üniversite reklamlarına bakmayın, gerçekte ne olduklarına bakın.
İngilizce Tıp Yaklaşımı
Geçenlerde İngilizce tıp okumak üzerine bir yazı yazmıştım. Blogda mevcut. Burada da özet geçeyim. İstanbul Üniversitesi ve tıp fakülteleri olan (her ne kadar bugün kardeşler ayrılsa da köken olarak aynı kökenden gelen) Cerrahpaşa ve Çapa tarihsel nedenlerle ekseriyetle Türkçe tıp eğitimi vermektedirler. Çapa ve Cerrahpaşa'nın çok az İngilizce tıp kadrosu bulunmaktadır. Diğer yandan Hacettepe eğitimde Amerikan sistemini baz almış ve İngilizce tıp sistemi ile devam edegelmiştir. Önceki yazıda da söylediğim gibi tıp öğrencisi ve doktoru muhakkak İngilizce bilmeli fakat tıp eğitimi Türkçe olmalıdır.
Farklı Ekollerden Faydalanma / Ekollerin Sentezi
Ülkemiz ve insanımız farklı ekollerden faydalanılması noktasında olması gereken yere gelememiştir. Hacettepe ya da Çapa öğretim üyelerinin geçmişlerine bakın. Hepsinin mezuniyetleri, uzmanlıkları, doçentlikleri ve profesörlükleri aynı fakültedendir. Hepsi ya Çapa'da doğmuş, büyümüş ya Hacettepe'de doğmuş büyümüştür. Peki ama bu doğru mu? Amerika'da bir öğrenci Harvard'tan mezun oldu ise öğretim üyesi uzmanlık ya da doktora için öğrenciyi başka üniversiteye yönlendirir: Örneğin Yale, Stanford,... Öğrenci uzmanlığını da bitirdiğinde öğretim üyesi fellowship için öğrencisi daha başka bir yere yönlendirir: Örneğin, Clevaland, Princeton, Johns Hopkins,... Bunun amacı nedir? Kişinin farklı ekollerden farklı yaklaşımlar almasıdır. Harvard Tıp'tan mezun olan bir öğrenci için öğretim üyesi fakülteden alacağı bilgi ve görgü birikimi aldığını, uzmanlık için farklı bir merkeze girmesi gerektiğini söyler. Fellowship için daha farklı, asistant professor olmak için daha farklı üniversitelere gitmesi gerektiğini düşünür. Ama bizde tam tersidir: Öğrenci nerede doğdu ise profesör olarak orada ölür. İsterim ki Hacettepe'de okuyan Çapa'da uzmanlık yapsın, Çapa'da okuyan Hacettepe'de uzmanlık yapsın. Böylelikle farklı ekoller görülecek ve bilgi - görgü - yaklaşım - perspektif artacaktır.
Üniversite Sınavı Puan Sıralaması
Dikkat ederseniz yazı boyunca üniversitesi sınavı puanlarına girmedim. Fakülte puanları yanıltıcıdır. Konuyla alakalı malumatı olmayan lise öğrencilerinin tercihlerini yansıtır üniversite sınavı puanları. Kim daha çok reklam yapıyorsa onun puanı yükselir. Öğrencilerin tercihlerine göre yükselir. Kontenjan sayılarına göre yükselir ya da düşer. Ama tıp fakültesinin eğitim kalitesini üniversite sınavı puanı belirlemez.
Tıp Eğitiminde Olması Gereken
Tıp eğitim açısından mükemmel bir tıp fakültemiz yoktur. Her fakültenin iyi ya da kötü yanları vardır. Tıp fakülteleri arasında yine de en iyi fakülteler ekolleri ve kendilerini kanıtlamaları ile Hacettepe ve Çapa'dır. Ben olsam her fakültenin en iyi noktalarını alırım. Örneğin Hacettepe'nin temel bilimlerini, Çapa'nın klinik bilimlerini, Hacettepe'nin standardizasyonunu, Çapa'nın doğal seleksiyonunu, Cerrahpaşa'nın arazisini, Marmara'nın eski binasını, İzmir'in denizini, Koç'un reklamı .... vs. Tıp fakültesini bir fakültede okursunuz, uzmanlığı başkasında yapar yine o fakültenin iyi yanlarını alabilirsiniz. Yandalı başka yerde yaparsınız. Böylece çeşitlilik olur ve kendinizi geliştirmiş olursunuz. Tıp fakültesi bu yolun başlangıcıdır.
Yine de bir sıralama yapmak gerekirse en iyi tıp fakültelerini gruplandıralım:
En iyiler ve ilk sıradakiler: Çapa, Cerrahpaşa, Marmara, Ankara, Hacettepe, Ege, Dokuz Eylül
İlklerin arkasından gelenler: Gazi, Uludağ, Çukurova, Trakya, Samsun, Atatürk, Dicle, KTÜ
Diğer tıplar
Özel tıplar
Özeller arasında bence en iyiler: Yeditepe, Medipol
Sonuç
Her zaman ve her yazımda bahsettiğim gibi bahsettiğimiz bu şeyler kişinin kendisinin arkasında gelir. Kişi hangi fakülteye ya da tıp fakültesinde okursa okusun bilim aşkıyla çalışma azmiyle çok iyi yerlere gelebilir. Bahsettiğimiz fakülte mezunlarına nal toplatabilir. Yazıda anlattığımız bu fakültelerin imkanlarının diğer fakültelere göre daha iyi, öğrencilerinin bir adım önde olduğudur. Diğer yandan kişinin kendi gayreti asıl belirleyicidir.
Hacettepe ve Çapa ekolleri ile olan tespitler 15 yıl öncesine dayanmaktadır. Bu süre içerisinde bu fakülteler de çok değişti. Bazı çıkarımlarım bugün güncelliğini yitirmiş olabilir. Yeni bazı özellikler kazanmışlar, daha iyiye ya da kötüye gitmiş olabilirler. Bu yazı genel bir çerçeve çizmek, Türk tıbbına bir not düşmek amacıyla yazılmıştır.
Buradaki çıkarımlar kendi düşüncelerim ve yaşadıklarımdır. Yüzde yüz ya da her öğrenci - mezun için doğru olacak diye bir kaide yoktur. Kendi görüşlerim ve ağır bastığını düşündüğüm özelliklerdir.
Ülkemiz tıbbı ve tıp eğitimi birçok Avrupa ülkesine göre iyi durumda, Afrika ve Asya'ya göre ise çok ileri durumdadır. Diğer yandan sadece Amerika'nın gerisindeyiz. Önemli olan aramızdaki farklılıklara odaklanmak değil, Türk tıbbını ve tıp eğitimini elbirliği ile daha iyiye ve ileriye götürmektir. İhsan Doğramacı'nın dediği gibi: "Daha ileriye, en iyiye."
*Bu yazıda geçen çıkarımlar genel çıkarımlarımdır. Her öğrenci ya da her mezun için tabi ki geçerli değildir. Burada belirtilenin aksine olan öğrenci ve mezunlar tabi ki bulunmaktadır.
*Bu iki ekolü karşılaştırmaya ehil misin? diye düşünebilirsiniz. Kesinlikle değilim. Sadece deneyeceğim. Diğer yandan babadan Cerrahpaşalıyım, hem Çapa'da hem de Hacettepe'de öğrenciliğim ve asistanlık yapmışlığım var. Bu işte çok iyiyim, mükemmelim diyemem. Ama en azından bu yola çıkabilecek arka plana sahibim.